Deniz
Hareket eden arabanın ardından üç saniyeyi felan şok geçirmek için ayıran biz aynı anda bağırarak koşmaya başladık. Daha koşar koşmaz durumu imkansız olarak nitelendirip duran Alya, Hazal ve Derin'i umursamayıp koşmaya devam ettim. Çağla henüz pes etmemişti ama o topuklularla koşmak dışında başka her eylemi yapıyordu. Arabanın tüm çabamıza rağmen köşeyi dönüp gözden kaybolmasıyla Çağla'nın da yere yapışması bir oldu. Onu önemseyecek halde değildim. Ellerimi dizime koyup eğildim ve bir süre nefesimi düzenlemeye çalıştım.
"Tamam. Yanlış yere bıraktığını farketmedi herhalde. Başka bir araba buluruz."
Sakin kalmaya çalışarak iyimser konuşan Hazal'a kafamı çevirip baktım. Aslında haklıydı. Yine de şu durumda nasıl iyimser kalabiliyor diye düşünmedim değil.
Dönüp bir halimize baktım. Ben terden sırılsıklam ve sinirden kıpkırmızı olmuş bir halde nefesleniyordum. Çağla yerde oturmuş kanayan bacağına ve elindeki tezek-toprak karışımı şeye bakıyor, kendini ağlamamak için çok zor tutuyordu. Yanaklarının kızarmasından anlamıştım. Derin sinirli bir şekilde saçlarını tutuyordu. Alya hâlâ uyku sersemiydi ama düşünceli bir şekilde etrafa bakıyordu. Şu durumda cidden en mantıklı konuşan da davranan da Hazal'dı.
"Şimdiden söylüyorum. Sakin kalın."
Doğrulup derin bir nefes aldım. Cidden, tam şu an, burada delirmek pek iyi olmazdı. Sakin bir şekilde Çağla'nın yanına gidip kalkmasına yardım ettim ve kızların yanına gittik.
Çağla ağlamaya başlamıştı.
"Ya, neden ya?! Ben kalamam burada. İğrenç kokuyor, her tarafta şey var. Kalamam ben burda."
Şey diyerek kastettiği tezekten hâlâ elinde biraz vardı.
"Deniiiiz. Bir şeyler yapalım. Gidelim buradan."
Ağlayarak eline bakan Çağla'ya ters bir bakış attım. Ben sakin kalayım diyorum bu mal ağlıyor.
"Çağla, hadi biraz sakin ol. Al şu elini bir sil."
Alya'nın uzattığı ıslak mendili alan Çağla mızmızlanmasını sessiz bir şekilde sürdürürken Derin konuştu.
"Bari şurada duran kızlara soralım nasıl dönebiliriz şehre diye."
Gelen mantıklı öneri üzerine solumuzda kalan çeşme benzeri yerde toplanan kızlara doğru yürüdük. Yüzlerinde dalga geçer gibi bir ifade vardı.
E az önce en az ikimizin yeri yaladığını, arabanın peşinden koşuşumuzu görmüşlerdi. Normal şartlar altında ben o çeşmeden onların kanını akıtırdım ama kullanacağımız insanlar işte.
Onlar bize sağlam gerek.
"Merhaba. Iııı... Şey diyecektim... Buradan şehre giden otobüs nereden geçiyor?"
Kızlar kıkırdaşmaya başladı.
Sakin ol Deniz. Ses telleriyle daha sonra da ip atlayabilirsin Deniz.
"Biz ne biliriz onu be. Aha şorada emmiler var. Onlar bilir beyle şeyleri. Şehere onlar gidip geler."
Kızın kendine ait şivesi var lan.
Ben kıstığım gözlerimle kızları süzerken diğerleri karşımızda duran evin önündeki gruba doğru ilerledi.
Emmiler...
"Merhaba amcalar. Biz size şeyi soracaktık ya... Buradan şehre giden otobüse nerden binebiliriz?"
Hazal kendisinin kibar benim ciyak dediğim ses tonuyla amcalara sorusunu sorarken ben de sakin kalmak için içimden favori şarkılarımdan birini mırıldanmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEŞTEN KALAN
Humor"Tamam şağkin ol şağkin ol " diye Buz Devri Sid'in taklidini yapan Derin'e doğru sinirliymiş gibi bakmaya çalıştım. Sadece çalıştım daha çok gülmüş de olabilirim. Aman neyse. Bizi ve 7 valizimizi (aslında 5 kişiyiz ama Çağla ve Hazal malı makyaj ma...