Ailem, ailem, ailem... Burada bile yakamı bırakmıyorlar bir türlü! Özellikle de babam. Yeter artık diye yüzüne bağırmak istiyorum. Beni rahat bırak. Özgür olmama izin ver. Biraz kendim olmama izin ver... Ben buyum işte demek istiyorum ona! Kendim olmak istiyorum. Sürekli onun söylediklerini yapmak, onun istediği kişi olmak istemiyorum. İşte bu sebeple buradayım. Onlardan çok uzaktayım ama şu aptal, telefon denen şey sayesinde yakamı bırakmıyor bir türlü.
Özel hayat, yok. Erkek arkadaş, yok. Rahat nefes almak, yok. Ne var peki bu lanet olasıca hayatta?! Tekrar intihara teşebbüs mü?
Tekrar bileklerimi kesmeye çalışmam mı olacak sonum?! Ya da kalbim tekrar tekrar mı kırılacak? Yeterince incinmemişim gibi... İlkokulda, ortaokulda, lisede yeterince aşk acısı çekmemişim gibi? Bu kez de burada mı
Hem de gerçekten buldum dediğim erkekle mi?! Hayır. Hayır. Hayır..
Aslında kabuk hiçbir şeydir. Kavunun dışı iyi diye tadı da mı güzel olmalıdır? Bazen aldığımız biberler bile acı çıkmaz mı? Kandırılırız, işin doğrusu
Benimde durumum aynıydı işte. Kenara köşeye atılmış limonlar gibiyim. Dışı darbe almış olsada içi şahane olanlardan... Ya da henüz doğal rengine ulaşamamış güzel çileklerden biriyim. Çilek sarısına bürünmüş küçük yeşiller ama tadı da bir o kadar nefis..
Tadımın nasıl olacağını elbette bilemem, tasvir etmek istediğim şey benim ruhumdu. Özgüvenim, kişiliğim, ona duyabileceğim sadakatimdi. Belki de aşkımdı, kim bilir
Peki, aşık mıydım ki
Aşık olmaya başlıyor olma ihtimalim yüksekti bir bakıma. Gözlerini gördüğümde, bedeninin kokusunu hissettiğimde içimdeki kıpırtılar bana bir şeyeri çağrıştırıyordu. Acımasız bir şeyleri. Kötü bir şeyleri!
Günlüğümü kapatıp başımı kaldırdığımda Merih'in masaya oturduğunu gördüm. Kaşlarını çatarak bir bana bir günlüğüme bakıyor sinirli sinirli homurdanıyordu.
"Sana kaç kere söyleyeceğim ben? Okulda yazma şu şeyi! Sanki ders kitabı ya! Elinde gezdirip durmasana kızım şunu! Kaybedeceksin bir gün, başına dert açacaksın bak!"
"Ne yapayım, yanımda olmadan rahat edemiyorum." dedim omuz silkerek.
"Bana bak umursamaz, titiz,düzenli ve bir o kadar da yazar arkadaşım. Günlüğünü okula getirip çantanda sır olarak saklamıyorsun ki! Zeynepler günlüğünün farkındalar. Ortalık yerde çıkarıp durma şunu! Çalacaklar çantandan haline ağlayacaksın sonra ama..." omuzları çökmüş bakışları düşünceli bir hâl almıştı.
"Haklısın." ofladım. "Yapmamalıyım ama biliyorsun, içimde tutamıyorum artık."
"Üzme artık kendini." elini elimin üstüne koyup bana güç vererek elimi sıktı. "Senin şu anda ihtiyacın olan şey ne biliyor musun?" diye sordu gözleri parlayarak.
"Hmm? Neymiş?" ona tatlıca göz kırptım. Onun bu tavırları karşısında sevinçten küçük kız çocuklarına dönüyordum. Serhan'ın dediğinin aksine sürekli öyle değildim.
"Biraz tatlı," poşetten çıkarıp önüme bir paket Eti Negro koydu. "Biraz da asit!" kutu Fanta'yı açarak asidin ses çıkarışını dinledi. "Hayat bundan ibaret olsa gerek!"
"Sen de mi Negro yiyeceksin?" dedim kıkırdayarak
"Tabii ki hayır!" dedi kakaolu bisküviye kocaman açtığı gözlerle bakarak. "Ben her zamankinden tercih ettim." beyaz çikolatasının paketini sıyırdı ve sanki kokusunu alıyormuş gibi bir nefes çekti içine. "Yaşamak budur işte kızım..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayrı Yataklar
Художественная проза"Uzak dur!" incecik, biçimli kaşlarını çattı. "Yaklaşma! Yoksa kötü olur. Ne yapmaya çalışıyorsun yine ya! Ne istiyorsun?!" kollarını çaprazlayarak omuzlarını tuttu. Göğüslerini gizlemeye çalışıyordu, ama farkında değildi böyle daha çok göze çarpıyo...