1. Bölüm

63.8K 1K 170
                                    

Ben giderken ardımdan tek bir kelime etmemişti. Duymuştum... Sessizliği, acıyı, hıçkırıklarımı duymuştum. Yüksek apartman dairemizin merdivenlerini bir bir inerken evimden gelen gürültüleri de duymuştum... Kırılan vazoları, bibloları hatta belki de evlilik fotoğraflarımızın olduğu çerçeveleri...

Ağlayarak bir bir indiğim merdivenler gittikçe buğulanıyordu. Gözlerimi silsem de inatçı gözyaşlarım durmadan yenileniyorlardı. Apartman kapısından çıktığımda yavaşça derin bir soluk çektim içime. Ardından da elimde bavulla nerede kalacağımı düşünmeye başladım... Annem ve babam? Olmayan kardeşim? Yeni evlenmiş çocukluk arkadaşım?

'Olmaz...' dedim kendi kendime mırıldanarak. Onları bu işe bulaştırmak istemiyordum. Kimsenin benim yüzümden üzülmesine dayanamazdım, ben bu kadar üzülmüşken...

Dalgın dalgın yolda yürürken evimize çok yakın olan minik çocuk parkı gözüme ilişti. Sakin adımlarla ilerleyip ağır bavulumu banklardan birinin yanına bırakıp tahta banka  oturdum. Etrafta neşeli çığlıklarıyla koşup oynayan çocuklar vardı. Hepsi de miniciklerdi... Yumuş yumuk elleri, tombik yanakları ve kısacık boylarıyla minyatür insanlardı... Bu sevimli güzelliklere baktıkça kendi bebeğim kendi aklıma. 'Bebeğimiz...' diye düzellti beni iç sesim.'İkinizin bir parçası... Onun haberi olmayacağı bir parçası...'

Kısa sürede elime boşanma dilekçesi gelirdi. Zorluk çıkarmadan onun benden ayrılmasına müsade etmeliydim, eğer bu şekilde mutlu olacaksa... Boğazıma takılı kalan yumruyu yutkunarak geri göndermeye çalıştım. Saatlerdir amaçsızca burada oturup çocukları seyrediyordum. Kıvır kıvır sarı saçları olan, kısacık tülden bir elbise giymiş kızın podyumda yürürcesine attığı adımları gördüğümde gülümsemeden edemedim. Benim bebeğim de bu minicik aşk meyvelerine mi dönüşecekti doğduğunda?

Güneşli havada biraz terlemiş ve susamıştım. Park olabildiğince ağaçlıktı gerçi ama İzmir'in bunaltıcı havaları beni bu mevsimlerde öldürüyordu. Bal rengi saçlarımı omuzlarımda geriye attım. Çantamdan küçük bir toka çıkarıp saçlarımı hızlı bir topuz haline getirdim yoksa sıcaktan bunalacaktım. Hamileliğin verdiği tepkiler de beni bu sıkıntıya itmiş olabilir miydi?

Çalan telefonumla düşüncelerimden sıyrıldım. Elimi çantama attıp telefonumu bulduğumda ekranda yanıp sönen isimle kalbim bir an duracakmış gibi oldu. A-ama? Nasıl? 'Lütfen geri dön... Bırakma beni, seni seviyorum.' diyebilir miydi?

Derin bir nefes alıp telefonuma cevap verdim. "Alo?"

"Gaye..." dedi derinden gelen yaralı sesiyle. Gözlerimi kapatıp kalın, buğulu sesini dinledim bir süre. Adımı meleklerin duasıymış gibi fısıldamasını dinledim. Geceleri yatağımızda, beni koynuna aldığında fısıldayışı gibi söylemesini dinledim... "Orada mısın?"

"Buradayım... Ne oldu?" son cümlem kısık ve mırıltı gibi çıkmıştı. Ağlamaktan çatallanan sesimi saklayamıyordum bir türlü.

"Ben..." içine derin derin soluklar çektiğini duyabiliyordum. "Eve... geri dönebilir misin?" duyduğum cümleyle gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. İçimde yeşeren mutluluk çiçeklerim ardı sıra açıyorlardı.

"Neden?" diye sordum bu kez mutluluktan ağlayarak. Allah'ım, ne olursun söylesin... Bir kerecik söylesin beni sevdiğini... Geri döneceğim... Koşa koşa kollarına döneceğim onun... Bebeğimizi söyleyeceğim ona. Sıkı sıkı sarılıp hiç bırakmayacağım güçlü bedenini... Ne olursun... Gözlerimi kırpıştırarak yaşlarımı geri yolladım.

"Günlüğünü unutmuşsun..."

Soluğumu tuttum. "Okudun mu?" ses tonum gittikçe azalıyordu.

Ayrı YataklarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin