Kış aylarıydı. Mersinde kışın en soğuk günü bile çok fazla yağmur yağar, üzerinize bir hırka almanız yeterli olur.
O günlerde hava erken, saat 17:00 gibi kararıyordu. Okulda haftanın bazı günleri 5, bazı günleri 6 saat dersimiz olurdu. O gün 6 ders işleyip saat 18:00 da okuldan çıktık. Hava kararalı bir saat olmuştu ve etrafta yoğun bir sis vardı.
Ben, Mustafa ve yine bizim sınıftan 3 arkadaş daha toplanıp 5 kişi bit pazarı ya da diğer adıyla Kıbrıs Pazarına gittik. Dükkanları gezdik, biriktirdiğimiz paralarla atari kasetleri takas ettik, yeni kasetler satın aldık. Sonra Mersin’in en yüksek gökdeleni olan binanın karşısındaki işhanının içerisindeki atari salonlarına gittik. Burada da biraz zaman geçirdik ve sonra Mustafa ve ben dışında diğer 3 arkadaş evlerine dağıldı. Bizim evlerimize gidebilmemiz için daha çok yolumuz vardı. Saat 19:30 civarıydı ve en az yarım saatlik yolumuz vardı.
Çarşıda pek fark edilmiyordu ama Demirtaş Mahallesi’ne gelince bu bir buçuk saat içerisinde sisin daha da yoğunlaşmış olduğunu gördük. Sokaklarda bizden başka hiç kimse yoktu. Demirtaş’ı geçip mezarlığın önüne geldik.Mustafa’ya ” acaba mezarlığın çevresinden mi dolanıp gitsek?” dedim. Çünkü hava çok karanlık ve sisliydi.
Mustafa “yine mezarlığın içinden gidelim, zaten yeterince geç kaldık. Bizimkiler kızar çok geç gidersek” dedi.
Sanki içimden bir ses mezarlığın içine girmememiz gerektiğini söylüyordu. Bir süre kararsız kaldım ve “haydi bu sefer de içinden geçelim” dedim.