Annem kapıyı açar açmaz “ne bu halin?” diye sordu.
Benim konuşacak dermanım kalmamıştı. Üstüm başım toz toprak, kollarım ve dizlerim sıyrılmış, ayağım burkulmuş…
İçeri geçip banyoda temizlendikten sonra bizimkilere eve yürüyerek geldiğimi, yolda ayağımın takılıp düştüğümü söyledim. Hangi yoldan geldiğimi sorduklarında endişelenmesinler diye Osmaniye- Akbelen belediye otobüslerinin kullandığı, yürüme mesafesiyle yaklaşık bir saat süren çarşı güzergahını kullandığımı söyledim. O saatte bırak mezarlığın içinden geçmeyi, çevresinden bile dolaştığımı söylesem bizimkiler kıyameti koparırdı ve daha da dillerinden kurtulamazdım. Benim ayağım birkaç gün aksamaya devam etti. Bu süre zarfında okula Mustafa’yla birlikte otobüsle gidip geldik. Mezarlıkta yaşadıklarımızı sınıftaki birkaç yakın arkadaşımıza anlattık.
Hepsi de “manyak mısınız? Sizde hiç akıl yok mu? O saatte oralardan geçilir mi?” dediler.
Daha sonra hep mezarlığın çevresini dolanarak okula gidip geldik.
Aradan uzun yıllar geçti ama Mustafa’yla hala çok iyi arkadaşız. Ben artık Mersin’e 3-5 senede bir gidebiliyorum. Bir araya geldiğimizde hala o akşamın konusu açılır.-SON-