~ İKİNCİ DARBE ~

27 6 5
                                    

**Merhabalar efenim, yukarıda gözükmekte olan şarkı sevdiklerimden bir tanesidir. Okurken dinlemenizi tavsiye ederim. Keyifli okumalar...**


Tik tak tik tak tik tak....

Uzun süredir bu sesleri dinliyorum.

Tik tak tik tak....

Bilinmezlik içinde yürüdüğüm bu yolda bana yol gösterecek biri olduğunu düşünürken, ters köşe olmuştum. Brooke, yanımdan ayrılırken artık o şansıda kaybettiğimi anlamıştım. Baştan beri tektim böyle devam edecekti.

Her ne kadar şansımı deneyip, bana inanmasını sağlamayı düşünsem de. Ona söylediğim gerçek çok ağırdı. Üstüne gidip işleri daha da beter etmekten korktuğumdan Brooke'u yalnız bırakmaya karar verdim.

"Geçmişe değil geleceğe söz ver" demiş Paul Brond.

Peki ya buradaki gelecek buna engel oluyorsa. Geleceğe ait söz vermemi istemiyorsa. Olmam gereken dünyada sözlerimi, hayallerimi gerçekleştirmemi istiyorsa?

Buna rağmen nasıl geçmişe ait umutlarımı yitirebilirim. Brooke'u kaybettim. Sırayla hepsi gerçekleri öğrendiğinde bırakıp gitmeyecekler miydi?

Bundan yaklaşık 20 gün öncesinde; evimde, kendi yatağımda bu hikâyedeki kahramanların hayatlarını okuyordum. Şimdi ise o hayatların içinde bende vardım. Onların soluduğu havayı soluyor, onları görebiliyor ve dokunabiliyordum. Sanki her şey bir rüya gibiydi. Fakat can yakıcı bir rüya. Bir daha uyanılmayacak olup, hayatımın geri kalanında istenmediğim bir evrende kalacağım bir rüya.

İnsanoğlu ne zaman bir daha geri kazanamayacağı bir şeyi kaybetse işte o zaman onun değerini anlıyor. Kendisini, zehirleyen olarak tanımlayanı bile düşündüğünde, o kadar da ona acı çektirmediğini aslında vücudundaki damarlarına sızan zehrinde onun bir parçası olduğunu anlıyor. Tıpkı şu an telefonumun sesi çalsa da Ashley her zaman ki gibi beni uyandırsa. Yine başımı ağrıtsa düşüncesine sahip olduğum gibi...

O baş ağrılarını bile özledim. Annemi, babamı herkesi özledim. Teyzem öldüğümü öğrendiğinde hamile haliyle neler yaşadı kim bilir? Üstelik iki ayı kalmıştı doğumuna. Hiçbir zaman küçük Bryan'nın büyüdüğünü izleyemeyecek ve onunla güzel anılarımız olamayacaktı. Artık anılarda yaşayan, ailemin gözünde hiç yaşlanmayan hala 17 yaşında olan Peyton olarak kalacaktım.

*****

Ne kadar süredir kendimle ilgili, düşüncelere daldığımın farkında değilim. Saatin kaç olduğunu merak edip tik tak seslerinin geldiği tarafa gözlerimi diktim. Akrep 02'yi yelkovan ise 46'ı gösteriyordu.

Odada kendimle baş başa kaldığım sırada Haley banyodan çıktı. Beni bu halde görmesini istemediğimden, koltuğa uzanıp uyuyor numarası yaptım. Beni uyandırmayıp, üstümü her zaman orada bulunan mor pike ile örtüp odama, yani Emilly'nin odasına gitti. Haley odama giderken açık olan tüm ışıkları da kapattı. Haley'in gittiğinden tam anlamıyla emin olduktan sonra, uzanır halde olduğum koltuktan kalkıp oturur vaziyette durdum. Bu şekilde güneş ışınları odaya girene kadar türlü türlü düşüncelerle boğuştum durdum.

Odadaki pencerelerden birinin perdesi açıktı. Ayın o düşündürücü parlaklığından gelen ışıklar odayı aydınlatıyordu. Bedenime yansıyan ay ışığıyla yere gölgem yansımıştı. Aklıma ilk gelen düşünce ile gülümsedim. Sanırım beni anlayan yalnız bırakmayan bir kişi vardı. Oda şu an zeminde siyah renkte uzanmış gölgemdi.

Saatler geçtikte gözlerime ağrılar iniyordu. Vücudum uyumam için beni uyarıyordu. Fakat ruhum ise "Hayır, uyuyamazsın!" Diyerek tüm bu olanlardan sonra sanki bana ceza veriyordu. Ruhumun teslim olmadığını sabahın ilk ışıklarının odayı aydınlatması ile anlamış oldum.

HissetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin