Sabah 6'da alarmım çaldı. Annem havaalanına gideceği için ona yardım etmeliydim. Kahvaltı yapmayacağını söylemişti. Bende ısrar etmemiştim. Bavulları hazırlayıp taksi çağırdık. Ona kocaman sarıldım. Her bir zerrem paramparçaydı. Ayakta durmak için bu gücü kendimde nasıl bulabiliyordum bende bilmiyordum. Taksi geldiğinde kapıya çıktık. "Canım kızım,kendine dikkat et. Yakında yine birlikte olacağız. Kötü bir şey olursa hemen ara. " dedi. " Ben senin kızınım,güçlüyüm. Dikkat edeceğim anne. " dedim. Hayat da bu laflarımı duyup kahkaha atmıştı sanki bana. İç sesim canlı canlı karşımda dikilip bana adeta ezik ve küçük bir kız çocuğu gibi tepeden bakıp gülüyordu. Kafamı toparlamaya çalıştım. Annem taksiye bindi. Ve o giderken gözyaşlarım yanaklarımdan kaldırıma düştü. Onu çok özleyecektim. Benan'ı aramam gerekiyordu. Canan teyze ile ne konuştular çok merak ediyordum. Telefonumu almak için odama çıktım. Her bir merdiveni çıkmak için çok büyük bir güç göstermem gerekiyordu sanki. Annem gitmişti ve ben hala çok kötü hissediyordum. Yatağımın yanındaki komodinin üzerinden telefonumu aldım. Benan'ı aradım ve birkaç çalış sonra telefonumu açtı. "Alo,Benan. Nasılsın?" dedim ama cevabı korkuyla bekliyordum. Kalp atışlarım çok hızlanmıştı. " Eylül,ben hiç iyi değilim. Sana ihtiyacım var. " dedi. Sesi çok kötü geliyordu. O an anlamıştım ki bazı şeyleri öğrenmişti. Canan teyze kanserdi ve Benan bundan çok acı çekiyordu. Ona sarılmam gerekiyordu. Belki sarılmak bazı şeylere çözüm bulamazdı ama daha iyi hissettirebilirdi bir dosta. Bir kız kardeşe. " Nerdesin Benan?" dedim sadece. " Hastanedeyim,sizin evin ilerisindeki. Lütfen yanıma gel. " dedi ve ağlamaya başladı. Sonra da telefonu kapadı. O an dünya başıma bir kez daha yıkıldı sanki. Benan için güçlü olmak zorundaydım. Onun için ağlamamalıydım. Hemen üzerime bir bluz altıma pantolon geçirip yola koyuldum. Daha annemin hüznünü yaşayamamıştım. Hayat bana zaman tanımamıştı. Üzüntümün üstüne yeni bir tanesini daha eklemişti. Her zamanki gibi. Hastanenin girişindeki bankların birisinde Benan dizlerini karnına çekmiş ellerini bacaklarında birleştirmiş şekilde oturuyordu. Öylece uzakları izliyordu. Gözleri kıpkırmızı olmuştu. Geldiğini farkettiğinde inci tanesi gözyaşları özgürlüğe kavuşmuş gibi akıyordu. Bana doğru koştu ve sarıldı. Onu teselli etmeliydim ama ne yapacağımı,ne diyeceğimi bende bilmiyordum. Onun kadar bende çaresiz hissediyordum. Hakan ben çaresizken ne yapıyordu? Şimdi neden aklıma gelir ki sanki. Hiç olmadık yerlerde hiç olmadık zamanlarda aklıma gelmesi huyu olmalıydı sanırım. "Annem,kansermiş. " dedi boğuk bir sesle. Cevap veremedim. İyi olacak diyemedim. Korkmana gerek yok diyemedim. O iyileşecek diyemedim. Ona hiçbir şey olmayacak diyemedim. Aslında tam olarak bunları söylemem gerekiyordu. Ama yapmadım,yapamadım. Çünkü söyleyeceğim şeylere bende inanmıyordum. İnanmak isteyen bir parçam vardı fakat mantığım başka yöne kayıyordu. İç sesim bile bunu yüksek sesle söyleyemiyordu. Bu kadar korkutucu bir düşünce nasıl olup da bizi içten yıktığı halde bedenimiz ayakta kalabiliyordu,bilemiyordum. Benan da benimle aynı düşünceleri paylaşıyordu. O yüzden bu kadar korkuyordu. Ağlıyordu. Sakince onu oturttum. "Hşşt,sakin ol. Her şey yoluna girecek. Güçlü olmak zorundasın. " dedim ve Benan'ın gözyaşlarını sildim. Benan küçük bir kız çocuğuydu benim aksime. Ben ne kadar dik kafalıysam o bir o kadar uysaldı. Birilerinin ona ne yapması gerektiğini söylemesine hep ihtiyaç duyan küçük bir kız çocuğuydu. Daima Canan teyzenin biriciğiydi. Ah,Canan teyze. Onun olmayacağı bir hayat fikri bütün bedenimin titremesine sebep oluyordu. Sakin kalmalıydım,Benan için. "Annem kansermiş. Pankreas kanseri. " dedi ve tekrar gözyaşlarına boğuldu. Onu kollarımın arasında sımsıkı sarmaladım. Ağlayan insan görmeye hiçbir zaman dayanamazdım. Zayıf noktam gibi bir şeydi. Biri ağlayınca dünyanın en güçsüz insanı gibi hissederdim ve güçsüz hissetmekten her zaman nefret etmişimdir. Bir süre sonra sessizce bankta oturduk. Konuşmuyordu ve öylece gökyüzüne bakıyorduk ikimizde. Pankreas kanseri. Kanser işte her türlü kanserdi. Her türlü kötü bir hastalıktı. İnsanın hücrelerini ele geçirip yok eden kötü,pis hastalıktı. İnsanı umutsuzluğa götüren hastalıktı. Ve bu hastalık Canan teyzeyi ele geçirmeye başlamıştı bile. Ruhumun denizindeki dalgalar vurmaya başladığında gökyüzü de uyumlu bir şekilde yağmur damlalarını akıtmaya başlamıştı. Benan'ı içeriye geçirip kendim bi süre yağmuru izledim. Yağmurun altında ağlasam kimse farketmeyebilirdi. Ağlamanın zamanı değil,güçlü olmanın zamanı olduğu için ağlamadım. Benan'ın benim güçlü olmama ihtiyacı vardı. Peki ben nasıl güçlü olacağım? Hayat hep acımasızsın,çok acımasızsın.