5

1K 72 15
                                    

Odanın ucuna kendimi sürükledim ve köşeye doğru sığıştım. Kafamı kolona sonsuz kez vurup parçalayasım vardı. Kimsenin bilmesine katlanamazdım. Bana acımalarına. Bana o gözle bakmalarına.

"Kaçma gel konuşalım."

Yumuşak ses tonuyla Tuğrul'un yaklaştığını görmemle içimdeki ağlamak için kendini yırtan parçamı bastırarak derin bir nefes aldım. Burada aciz bir şekilde durursam şuanki halimin üstünü örtebilmek çok daha zor olacaktı. O yüzden ayağa kalktım ve göz yaşlarımı geriye attım.

"Konuşacak bir şey yok Tuğrul. Sen hiçbir şey duymadın. Bu kadar. Rica ediyorum."

Gözlerimi gözlerine dikerek ruhsuz ses tonumla söylediğim cümleden sonra odadan çıkmak için hareketlendim. Tuğrul'un evinde olduğumuzdan en azından aynayı açıklamama gerek yoktu.
Kapıya ulaşmak üzereyken kolumu kavrayan el ile durmak zorunda kaldım. Bu kadar basit bırakacağını düşünmek salaklık olurdu zaten.

"Böyle kaçman hiçbir şey değiştirmez. Tek başına atlatabileceğin bir şey değil bu."

Her kelimesindeki ses tonu beni o kadar sinirlendiriyordu ki...İstemese bile bana acıyordu ve ben, kimseye karşı güçsüz gözükmeye katlanamazdım.

"Bana çok biliyormuşsun gibi konuşma. Sadece. Bu sahneyi. Aklından . Sil."

Yutkundum. Yüzüme çarpan acınasılığım gömmeye çalıştığım göz yaşlarımı gün yüzüne çıkarmak üzereydi.

"Lütfen sil."

Yanağımdan geçen bir damla yaşı fark ettiğimde kendime küfrettim ama artık göz yaşlarım tutulamayacak kadar fazlaydı ve bir başkasının önünde ağlıyor olmak sadece... sadece zayıflıktı. Bir damlayı takip eden damlalar sessiz sessiz akmaya başlayınca sırtımı Tuğrul'a döndüm ve kapının önünde hareketsizce durarak bitmelerini bekledim.

Bundan sonra bir daha asla Tuğrul'u göremezdim. Bünyem buna katlanamazdı. Her zaman gözlerine bildiğinin farkında olarak bakamazdım. Duymuş olduğuna inanamıyorum. Salaktım ben. Neden daha iyi kontrol etmemiştim ki?

Azalan göz yaşlarımdan sonra ellerimle yüzümü sildim ve derin bir nefes alıp kendimi sakinleştirdim. Hala hiçbir şey demeden arkamda durduğunu hissedebiliyordum.

Odadan çıkıp lavaboda hızla tipimi kontrol edip alt kata inerken her zamanki surat ifademi takındım.

Yandaki tekli koltuğa kurulurken gözüm filme odaklanmış Aden'e takıldığında aklıma her şeyden daha önemli olan şey geldi:
Tuğrul'un bunu Aden'e söyleme ihtimali.

Film bittiğinde filme odaklanmak dışında her şeyi yapmıştım. Düşünceler aklımı rahat bırakmıyordu. Tuğrul'un kimseye söylemeyeceğinden bir şekilde emin olmam gerekliydi.

Aden'in Alparslan'ın omzunda uyuya kalması sanırım işime yarayacaktı.

"Alparslan sen Aden'i bırak ben Beril'i bırakırım."

Ben söylemeden Tuğrul fikrimi ortaya attığında onaylarcasına başımı salladım ve Aden'in çantasını toplamaya başladım.

Alparslan ve Aden'i yollayıp kapanan kapıyla ortam ciddileşmeden önce mutfağa su almak adına yöneldim.

İğrenç bir durumdaydım.
Lanet olsun.

"Konuşmak istemediğini biliyorum."

Tezgaha yaslanmış bir şekilde bana bakıyordu.

Nefes Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin