Koltuğa kurulmuş güneşin doğuşunu izlerken işittiğim adım sesleri ile kafamı arkaya döndürdüm.
"Bu saatte neden uyumuyorsun?"
Yarı uyur bir şekilde bana yaklaşan Tuğrul'un sadece boxerı olan vücudunda göz gezdirip onu yanıma çağırdım.
"İlk defa bu kadar sorunsuz bir uyku çekebileceğimi anladığımda uyuyamadım."
Bana gülümseyip kendine doğru çektiğinde kollarının arasına rahatça yerleşip tekrar manzaraya odaklandım. Her yer kırmızının bin bir tonuyla kaplıyken İstanbul boğazı... Şaheser kelimesi bu manzara için yetersiz kalırdı.
"Dün gece sen de en az benim kadar yoruldun Beril. Hadi yatağımıza geri gidip uykunun tadını çıkaralım." Tuğrul'un eli saçlarımda gezinirken yavaş yavaş uykuya çekildiğimi hissedebiliyordum aslında. Fakat gerçek şuydu ki...
"Sanırım biraz korkuyorum Tuğrul. Aylardır o kadar kendimi kurmuşum ki duygularımdan kaçmaya. Şimdi her şey sorunsuz bir şekilde yerine oturduğunu hala kabullenemiyorum. Tatlı rüyamdan uyanıp eskisine dönecekmiş gibi hissediyorum."
Yüzümü kavrayan eli beni dudaklarına çektiğinde uzun öpücüğümüzü tadını çıkara çıkara onunla paylaştım.
"Benim için de durum pek farklı değil. İlk defa bir sabaha seni yanımda tutmak için nasıl bahaneler üretmeliyim diye düşünmeden uyanıyorum. İlk defa seni bu kadar özgür sahiplenebiliyorum."
Gülümsemem boynunda sonlanırken oraya hafifçe dudaklarımı dokundurdum. "Sanırım ikimizinde ilk defa tattığı birçok duygu var."
"Aynen öyle." Dizlerimin altından beni kavrayıp kucağına aldığında esneyip göğsüne yaslandım ve yatağa ulaşmadan önce uyku moduna geçiş yaptım. Sırtım yumuşak dokuyla buluştuğunda yanıma yerleşen Tuğrul'un kolları arasına sığıştım. Dünya üzerinde sahip olduğum en güvenli yer olabilirdi.
Bilirdi de değil aslında, öyleydi.
.
.
.
"Buzdolabın'ının içi o kadar boş ki dolap bile kendini yalnız hissediyor olmalı." Soğuk hava yüzüme çarparken dolap kapağını kapayıp bir bardak su doldurmak için üst raftan bardak aldım.
"Espri mi yaptın sen şimdi?" Sırıtarak neşeli sesiyle bana yaklaşan Tuğrul'a göz kırptım.
"Evet, baya güzeldi bence."
Dudağını büküp kollarıyla etrafıma bir kafes kurdu. "Maalesef, baya umutsuzdu."
Fazla yakınımda olan dudaklarını birkaç saniyeliğine meşgul edip geri çekildim.
"Özrüm olarak bunu kabul edersiniz o zaman." Kolları arasından kurtulmak için çabaladığımda belimi kavrayıp kendisine yapıştırarak hareket etmemi engelledi.
"Bu bence pek yeterli bir özür sayılamaz."
"Hmmm. Yeterli özür kavramınız için ne gerekiyor acaba Tuğrul Bey?"
Konuşma gereksinimi duymadan dudaklarımı işgal ettiğinde ellerimle saçlarını kavrayıp onu daha da kendime çektim. Öpüşü o kadar güzeldi ki nefessiz kalıp ölsem bile bırakmak bir seçenek olmazdı.
Tuğrul ile aylardır sahip olduğum saçma sapan ilişkide gerçeklerden kaçtığım için bunu kaçırdığıma inanamıyordum.
Git gide sertleşen dudakları ile aynı şekilde ona karşılık verirken sabahımızın pek de sakin geçmeyeceği belli olmuştu. Alt dudağımı ısırıp aralanan boşluktan faydalandığında inlememi engelleyemedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefes
Teen FictionKendimi denizin bana açtığı huzur dolu kollarına bırakırken her şeyden kurtulmanın verdiği üstün mutluluk etrafımı sarmıştı bile. Bitiyordu. Gerçekten bitiyordu.