Kış dönemi biteli üç gün olmuştu. Benim ise ezberlemem gereken en az üç yüz sayfa mevcuttu ve on gün sonra da komiteler. Beynimin artık haşlanmaktan lapaya dönüşmüş bir bulgur olduğunu hissediyordum sanki. Okuduğunu anlamak namına hiçbir çabada bulunmuyordu veya bulunacak kapasitesi kalmamıştı.
Omzuma dokunan el ile neredeyse korkudan çığlık atacaktım. Tuğrul'un akşama kadar gelmeyeceğini biliyordum, Cenk'in geçenlerde çaldığı anahtarımı ondan geri almıştım, kısacası evde bulunabilme ihtimali olan tek insan bendim ve şuan omzumda hissettiğim el de bana ait değildi.
"Beril, kambur olacaksın ve gelecekte ömrümüz sadece Aden'in sana 1.78 boyun sebebiyle lanetlenip kambur olduğunu söylemesi ile geçecek. Böyle bir durumda sonsuza kadar Aden'i nasıl çekebilirim bilmiyorum." Kulağıma sesi ulaştığı saniye Tuğrul olduğunu anlamıştım elbette. Derin bir nefes verip gerilmiş kaslarımı gevşettim ve kafamı önümdeki masaya koydum.
"Tuğrul, kalbime iniyordu. Ne zaman geldin bu bir, dediklerinde tamamen haklısın bu da iki ve ne olur omuzlarıma biraz masaj yap acı çekiyorum bu da üç."
Tıpın daha ikincisi senesinde ömrümün bu kadar çekilmez olacağını bilseydim yine seçer miydim diye sorsalar açıkçası kararsız kalırdım. Fakat her akşam evimde olan veya evinde olduğum bir adam sayesinde hayatım katlanılabilir oluyordu.
Parmakları omuzlarımda sertleşmiş kaslara baskı uygulamaya başladığında saniyesinde gevşeyip arkamdaki sandalye ile bütünleştim.
"Ah, mükemmel bir şey bu. Eve ortaklaşa masaj koltuğu almaya ne dersin?"
"Daha iyi bir fikrim var sevgilim."
Belimde hissettiğim kolları beni sandalyeden kaldırmaya çalışınca masanın kenarlarına tutunup onu engelledim.
"Dur dur! Sakın beni bu masadan kaldırma, çalışmam gerekiyor Tuğrul. Kalırsam kafayı yerim ve şuan buradan kalkarsam ölene kadar bir daha oturmam herhalde."
Sanki beş yaşındaki bir çocukla uğraşıyormuşçasına beni umursamadan zorla kucaklayıp koltuğa yüz üstü yatırdı.
"Şimdi derin bir nefes alıp aklını boşalt ve sevgilinin mucizevi ellerinin tadını çıkar."
İtiraz etmek için ağzımı açacakken omzumu kavrayan eli bir anda tüm vücudumdaki kasları gevşetirken inleyerek yüzümü koltuğa gömdüm.
Masajı isteyen bendim ve kesinlikle buna ihtiyacım vardı.
Sert elleri omzumdan ensemin sonuna doğru ovmaya başladı. Saatlerdir aynı pozisyonda durmaktan taş kesmiş kaslarım huzura eriyordu resmen.
"Arada fazlalık olmadan ovarsam çok daha iyi hissedeceksin."
Dediği şeyi ciddiyetle bile değerlendirmeden ne yapmak istiyorsa yapmasına izin verdim. Günlerdir ders çalışmaktan uyuşmuş beynime kaslarım da katıldığında şuan sadece refleks olduğu için yaşayabiliyordum.
Tenimden sıyrılıp kollarımdan ayrılan tişörtümü fark ettiğim an Tuğrul'a ne için ne izin vermiş olduğumu anladım.
Ah, kahretsin.
Ellerinin verdiği soğukluk bilincimi yavaş yavaş geri getirirken bir anda omzumda hissettiğim dudakları ile vücudumdan bir titreyiş geçti gitti.
Kendine dudakları ile belime kadar bir yol çizdiğinde üstün bir çaba gösterip ondan ayrılmak için yattığım koltukta ters dönüp ellerimi göğüslerimin üstünde çaprazladım.
"Tuğrul her şeyi daha da zorlaştırma be sevgilim."
"Özledim ama." Elleri ile zorlanmadan bileklerimi kavrayıp kollarımı açarken mırıldandı.
Bir şey bul Beril. Kapılıp gitmene üç saniye bile kalmadı çünkü. "Kokuyorumdur ben. Kaç gündür banyo yapmadım." Aferin bana! Bu zeka tıp seçti işte.
Kahkaha atıp kafasını boynuma gömdü ve nefesi tenimi gıdıklarken konuştu:
"Gerçekten kokuyorsun. O zaman bence bir banyo yapmamız gerek hayatım."
Dudağımı ısırıp gülümsememi engellemeye çalıştım ama başaramadım. "Kendi kendimi vurdum. Hadi götür beni buralardan."
Kollarımı boynuna bacaklarımı da beline dolamamla birlikte gözleriyle aynı hizaya gelip yeşilliklere özlemle baktım. Kalbimin atışı kulağımda katlanılamayacak bir basınç oluşturuyordu. Büyüleyiciydiler. Çektiğim her eziyetin devası gibi, beni alıp öyle huzurlu bir ortama götürüyorlardı ki her dakika Tuğrul'a daha çok aşık oluyordum.
İnsanın inanası gelmiyordu. "Bir şeyi hatırladım." Banyo kapısına ulaşmışken bakışlarımızı ayırmadan durdu ve tek kaşı hafifçe havaya kalktı.
"Ne? Seni şuandan sonra bir yere bırakmayacağımı biliyorsun umarım."
Gülümsemem yüzümde yayılırken elim yanağını kavradı. "Kesinlikle biliyorum. Seni gözlerinde hayatı bulacak kadar seviyorum. Sen de bil istedim."
Yemin ederim ki gözlerinin renginin koyulaştığına şahit oldum. Yavaşça iç geçirdi. Kalbinin sesini kendiminkisine rağmen duyabiliyordum.
"Sana şuan benimle evlen desem okul bitene kadar ciddiye almayacaksın. O yüzden birazdan bu teklifi etmiş gibi bir ruh halinde sevişmeye odaklanacağım daha çok."
Sırıtmam yüzüme yayıldı, eh Tuğrul güncel hayatımızda yaptığımız sohbetler sağ olsun evlilik sorusuna bu cevabı vereceğimi bilecek kadar beni tanıyordu. "Bunu sabırsızlıkla bekliyorum."
Evet, gözleri daha da koyulaştı. İkimizde kazançlıyız.
.
Sürekli omzumdan düşüp duran havluya sövüp yatağa fırlattığımda dolaba yönelip iç çamaşırlarımı çekmeceden çıkardım.Gerçekten, yorulmuştum. Ruhsal ve bedensel anlamda iliklerime kadar tükenmiş hissediyordum. Tabii ki Tuğrul'u özlemiştim ve onun sebebiyle ortaya çıkan yorgunluktan pişman falan değildim fakat komiteler sağ olsun beynim patlayacak kadar ağrıyordu.
Çamaşırları bir kenara atıp bornozla beraber oflayarak kendimi yatağa bıraktım. Yüzükoyun bir şekilde yatmakla meşgulken odanın kapının açılması Tuğrul'un banyodan çıktığının habercisiydi.
"Beril?"
Üç saniye bile geçmeden dibimde biten Tuğrul'un nefesini boynumda hissetmemle huylanıp ona doğru döndüm.
"Efendim beyefendi?"
Kıvrılan dudakları boynuma dokunup geri çekildiğinde iç geçirerek kollarının arasına sığıştım. Orada kendimi tüm dünyaya kapatabilmek çok daha kolaydı.
"En sonunda hepsi bitecek. Azıcık daha diren. Yapabileceğini biliyorum."
"Ben bilmiyorum ama. Daha ikinci sınıfı bile tamamlamadan pestilim çıktı Tuğrul. Ve sen bu sene mezun oluyorsun. Seni kıskanmadığımı söylesem yalan olur."
Beni daha da sıkı kavrayıp konuştu: "Beni kıskanacaksan öncelikli olarak kendini kıskanman gerekecek çünkü kelimenin tam anlamıyla mükemmel kız arkadaşa sahip bir şekilde mezun oluyorum. Herkese nasip olmuyor bu."
Sırıtışını onu görmesem bile hissedebiliyordum. O da benimkini hissediyordur her halde.
"Eh, bu gerçeği reddedemem. Hadi bir an önce kalkıp yemek yiyelim çünkü acı bir gerçeği bilmen gerekiyor: benim ders çalışmaya dönmem lazım."
Eli çıplak olan bacaklarımdan belime doğru gezindi ve iç geçirdi. "Evet, gerçekten acı."
Kahkaha atıp ayaklandım. Bizim üç dakikadan fazla çıplak kalmamız hep aynı sonla bitiyordu.Eh, ilişkinin ikinci senesinde iken bunu biliyordum artık.
.
Neyse işte yaklaşık yedi ay sonra öyle tadımlık bir bölümceğiz bırakıverdim. Yedi ayda yüz kelime ekledim bölüme arkadaşlar durumum o kadar yorumsuz sdkjfjgsdfkl.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefes
Teen FictionKendimi denizin bana açtığı huzur dolu kollarına bırakırken her şeyden kurtulmanın verdiği üstün mutluluk etrafımı sarmıştı bile. Bitiyordu. Gerçekten bitiyordu.