...
Artık gidecek bir yerimiz olmadığını biliyorduk. Listemizde olacak en son tercih olan şeyi yapacaktık. Malesef babamın (benim kendi isteğimle kaçtığım) eve geri dönmek zorundaydık. Ama babamı haklı çıkarmak istemiyordum. Bunun için bir plan yapmamız lazımdı.
Çok uzun süre yürüdükten sonra tren istasyonuna vardık , ardından makinadan biletimizi aldık. Saat 3 tü. Bilet saat 3.30'daydı. Tren durağında bekliyorduk. Jack hala dünün etkisindeydi. Bristol'a bilet almıştık. Gidiş yaklaşık 2 saat sürüyordu. Kafalarımızı zıt yönde çevirip birbirimize yasladık.
---
"Şimdiki durak Bristol"
"Ahhh. Jack , uyan."
Jack uyandı. Ve 15 dk içinde tren Bristol'a varmıştı. Trenden indik , ama "babamın" zıp zıp evine gitiğimiz gibi kapıdan bir ezik gibi girmek istemiyordum. Hemen bir plan yapmamız lazımdı. Plan; gece yarısı arka kapıdan anahtarı alıp (umarım herzaman ki yerindedir yani saksı dolabının ikinci rafının birinci saksının altında ) içeri sesizce girmekti. Aslımda babam çoğunlukla uyumazdı. Neden , bende bilmiyorum. Şansımızı denemekten başka tercihimiz yoktu.
Geceye kadar salak gibi etrafta geziyorduk. Sokakta yaşayan arkadaşlarım vardı ama ilk tercihim "babamın" eviydi. Çünkü tahminimce babam tüm sokağı dedikodumla doldurmuştur. Jack eve bakmaya gitmeyi önerdi. İyi fikirdi , çünkü onlar işe gitmiş olabilirlerdi. Yani en azından biraz zamanımız vardı.
Evin önünden geçtiğimizde baktık ki hiç araba yok! Bu iyi olmuştu. Hemen arka kapıya doğru ilerledik. Evin içine iyice baktık , hiçkimse yoktu. Saksının altına baktım ama anahtar orda değildi! Kapıyı galiba biraz fazla itirdik ve içerden garip bir ses çıktı. Jack'in arkamdan küfür ettiğini duyabiliyordum. Şimdi yapacak bir şey düşünüyorduk. Aslında odamın penceresi zorlayınca açılıyordu ve ayrıca küçük bir çatısı vardı. Ama oraya çıkmamız için merdiven tarzı birşeye ihtiyacımız vardı. Hemen Jack'in ayaklarına basarak yukarı tırmandım, ardından Jack'i yukarı çektim. Pencereyi beraber iteledik ve içeri girdik. Jack "Haha yakalandık galiba duyuyormusun ?" dedi. Bende gülümsedim. Ama ses gittikçe yakınlaşıyordu. "Si*tir!"
Hemen aşağı atladık. Benden sonra alarm taktırmış p*ç! Anlamış heralde geleceğimi. Her neyse ! Artık koşmamız lazımdı. Çantalı olmamıza rağmen çok hızlı bir şekilde koşuyorduk. Çok koştuktan sonra Jack durmamız için yalvardı. Yavaşladık. Bir banka oturduk. Şu anki tek sorunumuz kalacak bir yerimiz yoktu. Jack bana arkadaşlarından birini çağıracağını söyledi. Telefonla konuşurken duydum , adı Luke muş. Birazdan geleceğini söyledi.
Yaklaşık 15 dk beraber oturduktan sonra Luke geldi. Uzun boylu , dudağında siyah piercing , sarı saçlı ve mavi gözlü klasik bir ingilizdi. Yaklaştığında Jack'le beraber ayağa kalkıp selam verdik. Çok sıcak kanlıydı. Umarım iyi anlaşırız. Hemen Luke'a olayları anlattık. Ve o da doğal bir şekilde bizi "kardeşlik" evine davet etti. Yapmasaydı zaten yaşatmazdım onu! Çünkü bu olaylar ruh sağlığımı bozmuştu. Yani galiba. Luke ayağa kalktı ve "Hadi ne duruyorsunuz , gidelim." dedi. Sonra yola koyulduk.
Kısa süre içinde eve vardık. Ev baya büyüktü , iki katlı , havuzlu ve güzel bir bahçesi vardı. Ama beni daha da mutlu eden şey ise özgürce müzik dinleyebilecektim çünkü içeriden son ses geldiğini duyabiliyordum. Evin kapısında küçük bir tokmak vardı. Luke tokmak yardımıyla kapıya 10-15 kez vurdu. Çünkü içeride çok yüksek sesle müzik dinleyen bir gurup vardı ve kahkahaları sokağı inletiyordu.Zoraki kapı açıldı ve benden irice biri bizi karşıladı. Agresif bir tipi vardı. Luke 'la selamlaştılar ve bakışları " bunlarda kim " der gibiydi. Adı Paul'muş. Luke bize içeri geçmemizi söyledi. O da heralde Paul'a olanları anlatacaktı.
Kimse içeri girdiğimizi farketmemişti, müziğe kaptırmışlardı kendilerini. Biraz geçtikten sonra Luke 'la Paul içeri geldi ve müziği kapattı. İçlerinden biri bağırarak "Ne yaptığını sanıyorsun p*ç" dedi. İçeride toplam 7 kişi vardı. Luke koltukların önünde bulunan büyük bir sehpanın üzerine çıktı. Olayı anlattı ve bizim burada kalmamız gerektiğini söyledi. Az önce bağıran çocuk bu durumdan pek hoşlanmasada sesini çıkarmadı. Elinde gitar olanın ismi Cameron. Sarı saçlı kıvırcık , atlet tişört giymiş sıcakkanlı bir çocuktu. Ayağa kalktı sallana sallana bize yaklaştı , bir şey demeden elimizi sıktı "Beni takip edin" dedi. Luke'ta bize eşlik etti. Yukarı kata Cameron'ı takip ederek çıkıyorduk. Koridorun sonuna geldiğimizde sanki çok iş yapmış gibi ;
"Bu sizin odanınız. Karşıdaki benim , yanınızdaki Luke'nun. Bir şeye ihtiyacınız olursa..."
"Ben hallederim. " dedi Luke. Hemen karşıdaki kendi odasına girdi Cameron. Odaya girdiğimizde tek gördüğümüz çift kişilik bir yatağı , Jack'in yurttaki odasında bulunan kare raflı dolabına benzer bir dolap ve beyaz boyalı duvarlardı. Yatağa oturduk , Luke'a aç olduğumuzu söyledik. Odadan çıktı , o arada bizde babamın arkasından sövüyordük. 5 dakika sonra bize büyük kutuda pizza getirdi. Fakat pizzalar biraz soğuktu. Aç olduğumuz için yinede yedik.
Jack'in aklında olan beraber yurdun kazan dairesine bıraktığımız eşyaları geri gidip alıp gelmekti. Luke'a bizimle gelebilir mi diye sorduk. "Aslında çok güzel olur , dışarı çıkmış oluruz. Zaten arabam var , yurtta yakın. " dedi. Luke'u çok sevimiştim. kafa dengimizdi. Hiçbir şey almadan direk indik ve Luke'un arabasına bindik. Arabası biraz küçüktü , ama idare ederdi. Yurt uzak değildi. Yurda hemen giremeyeceğimiz için bir pencereden girmemiz lazımdı. Zaten
Arabadan indik , yurdun çevresinden dolandık. Arka girişin hep açık olduğunu ve orada takıldıklarından bahsederdi Jack. Uzun çitten hemen atladık sıra sıra. Buraya kadar hiç sorun yaşamamıştık. Arka kapıdan içeri girdik. Girişin hemen yanındaki merdivenlerden aşağa indik. Jack " Beni burada bekleyin " dedi.
....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tom Rocks
Teen FictionThomas, ailesi ile problemleri olan ve tek hayali bir rock grubu kurup Jimi Hendrix gibi olmak isteyen bir genctir. Bu hikaye onun bir yaz boyunca yaşadıklarını anlatmaktadır.