Geçmiş

267 28 20
                                    

Niall, son bir kez aynada kendine bakıp göz devirdi. Dibi gelmiş gibi görünen sarı saçlar, düz bir tişört ve pantolon, siyah kemik gözlükler ve bir adet sivilceli surat...
Ama bugün bir değişiklik olarak göz altlarında ki torbalarda ona eşlik ediyordu. Dün düşüncelere bagulup uykuyu ertelemenin getirdiği hediyelerdi bunlar.
Dün gece son 3 gündür yaşadığı şeyleri analiz etmiş ve bunun hakkında bir cok şeyi düşünmüştü. Mesela son zamanlarda Harry'e duyduğu hayranlık... evet o böyle düşünüyordu 'hayranlık'. Onun her hareketini incelemek, sürekli onunla konuşmak ve belki de sadece onunla gülmek istemesi garipti. Bu bir anda gelip bütün vücudunu ele geçiren sacma duygunun bir an önce gitmesi için herşeyi yapmayı planlamıştı. Harry başkasını seviyordu ve Niall bunu gayet iyi biliyordu, hatta daha dün onu geri kazanabilmesi icin Harry'e yardım etmeyi kabul edende kendisi idi başka türlü bir şeyi asla düşünemezdi.
Niall, telefonuna gelen bildirim sesi ile irkilip cebinde ki telefonu çıkardı. Gelen mesaja baktığında az önce kurtulmak için planlar yaptığı o his vücudunun her yerini kaplamıştı.

-Harry-
"Kapının önündeyim seni bekliyorum ortak xx."

Niall'ın suratını bir gülümseme kapladı. Aşağıda onu bekleyen bir kıvırcık vardı.
Akşamdan hazırladığı çantasını alıp çıkış kapısına yöneldi ve derin bir nefes alarak heyecanını dindirmeye çalıştı. Tanrım bir de heyecanlanıyor muydu? 'Kendine gel Horan, unutma sen sadece ona yardım ediyorsun.' Kendi kendine küçük bir hatırlatma yapıp kapıyı açtı. İste karşısındaydı. Saçlarını her ne kadar havaya kaldırmaya çalışsa da birkaç bukle bundan kurtulup alnına düşmüştü, üzerinde gri düz bir tişört ve siyah dar pantolon olmasına rağmen ışıl ışıl parlıyordu sanki. Niall, kafasını iki yana sallayıp dış kapıyı kapattı ve kilitledi.

"Günaydın ortak."

Harry'nin kıkırdamasını duyduğunda oda güldü. Birbirlerine böyle seslenmeleri hoşuna gitmişti.

"Bugün garip bir gün olacakmış gibi hissediyorum."

Diye mırıldandı Harry okula doğru ilerlemeye başlamışken. Niall, tek kaşını kaldırıp ona baktı.

"Yoksa biri klise planlarından vaz mı geçiyor?"

Ses tonunda ki ima ve alay Harry tekrar gülümsetmişti. Kolunu Niall'ın omzuna attı ve kendine cekti.

"Ah klise planlarımı en az dehşet komik olan tak-tak şakalarım kadar seviyorum Nialler."

Niall, Harry'nim bu yakın hareketlerinde hızlanan kalbini duymamaya çalışarak kafasını Harry'e çevirdi ve ona baktı.

"Onu gercekten seviyor musun?"

Birden ağzından kaçan soru ile yerin dibine girmek istedi.
Harry, ise hiç şaşırmışa benzemiyordu fakat gülümsemesinin buruklasmasından bu konunun onu ne kadar üzdüğünü anlamak mümkündü.

"Aslında Steve benim ilk aşkım. Yani ben öyle düşünüyorum. Onu ilk kafeterya da görmüştüm o an içimde patlayan havai fişekler ve ağzımdan çıkmak istercesine atan kalbimi asla unutamam. Aslında bakarsan ben sevgi, hoşlantı veya aşk duygularını Steve'den önce hiç yaşamamıştım."

Niall'ın kalbinde oluşan ince sızı suratını burusturasını sağlamıştı.

"Ah anladım... peki bu Steve denen çocukla neden ayrıldınız?"

Harry, birden durduğunda Niall, yanlış bir şeyler olduğunu anladı.

"Yanlış bir şey mı söyledim?"

Harry, başını iki yana sallayarak yürümeye devam etti fakat suratında ki ifade her an buradan kacabilecekmis gibiydi.

"Aslında bunun nedenini bende tam olarak bilmiyorum. Bir gün yanıma gelip artık yapamadığını ve ayrılmak istediğini söyleyip cevap bile vermeme fırsat bırakmadan gitti. O günden sonra benden köşe bucak kaçtı."

Game Over [n.s] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin