Gill

32 5 6
                                    

Düşünceler içinde kaybolmuştum. Günlerdir okula gitmiyordum ve artık okula gitme vaktiydi. 

Alberti görmeye yüzüm var mıydı bilmiyorum. Ailemin nerede ve nasıl olduğunu bilmiyordum. Hayatta olup olmadıklarını bile bilmiyordum. Bu bana acı veriyordu, hemde çok.

Albert ile yaptığımız yanlıştı. Alexandra'dan nefret etsem bile. Sevgilisi olan birine karşı birşeyler hissetmek suç olamazdı ama öpüşmek.. evet bu fazlaydı.

Albertden hoşlandığımı kendime kolayca itiraf edebilmiştim çünkü dudaklarını dudağımda hissettiğimde kalp atışlarım bunun göstergesiydi. Kendimi kandırmamın lûzmu yoktu.

Soğuk bir duş aldıktan sonra üzerimi giyindim. Aynadan baktığımda çıkan göz torbalarım hoşuma gitmemişti. Kapatıcıyla kapattıktan sonra cilt tonumun renginin eşit olmadığını görünce uflaya puflaya tüm yüzümün rengini eşitledim. Elim değmişken biraz makyaj fazla kaçmazdı. Göz kalemi çektikten sonra rimelimi sürdüm. Biraz kontür birazda kırmızı bir ruj, işte tamam.

Aynadaki yansımama bakıp gülümsedim. Geceleri sabahlara kadar uyuyamayan o mahvolmuş kızdan eser yoktu. Aşşağıya inip arabama bindim ve müzik eşliğinde bir 10 dakikadan sonra okula varmıştım. Yan koltuğumdaki günlerdir kapalı olan telefonu açarak vampir kısmına ilerledim.  Telefonu açtığımda art arda gelen bildirimlere sinirlenip sessize aldım. Tanıdığım herkes aramıştı sanırım. Telefonla ilgilenirken koridorda birine çarptığımda kafamı kaşıyarak geri çekildim.

"Eliz! Nerelerdeydin sen"

"Hey max naber?"

"Uzun süredir yoksun. Gel bakiyim sen buraya" diyip sarıldı."Merak ettirdin kendini eliz"

"Önemi yok. Neyse şimdi sınıfa gitsem iyi olacak" diyip gülümsedim. Bana gülümsemesiyle karşılık verdi ve sınıfa doğru ilerleyip girdim. Ders daha başlamamıştı. John arka sırada cam kenarında her zaman ki gibi oturuyordu. Kokumu fark ettiğinde bana dönüp ayaklandı bense çoktan ona ilerlemeye başlamıştım. Hızlıca oda bana sarılınca gülerek karşılık verdim. "Çok merak ettim seni"

Bir cevap vermediğimi fark ettiğinde ayrıldığımızda konuştu. "Nerelerdeydin?"

"Önemli birşey değil sadece dinlendim"

"Emin misin? Vampirlerin pek dinlenmeye ihtiyacı olduğunu sanmıyorum"

"Ama melezlerin oluyor" diyip göz kırptım. Bu sırada derse profesör girmişti. Bizde yerlerimize oturduk ve dikkatlice dersi dinlemeye başladım. Olduğu kadar.

~

"Hey! Ben çok acıktım!" Dedi elsa

"Bende acıktım.."

"Hadi gidip bir kaç torba kan içelim" diyip gülümsedim ve kan odalarına doğru ilerledik.

İçeriye girdiğimizde zaten dağıtıldığını fark ediğ elime bitane alarak masanın üzerine oturdum ve tıpasını açtım. Jon elimden birden kan torbasını çektiğinde tek kaşımı kaldırarak sorarcasına baktım.

"Kendini öldürmek mi istiyorsun eliz? Çünkü içinde kurtboğan var. Unuttun mu?"

"Ah unutmuşum. Müdürün odasına çıksam iyi olacak birazdan gelirim" diyerek kalktım.

Odaya ulaştığımda kapıyı tıklattım ve "gel" sesi ile içeriye girdim.

"Merhaba benim kan torbalarım nerede? Hani şu kurtboğansız olanlardan"

"Ah kurtların tarafında. Almayı unutmuşum. Gidip alır mısın profesör sam'den?"

Bu adam cidden aklını yitirmiş. Neden kan torbalarım kurt tarafında! Hangi akıllı vampir kan torbasını kurtların tarafına koyar ki?

"Bize kanlar kurt tarafından da geliyor bazen. İçine kurtboğanları onlarda katıyor. Seninkilerde özel olarak hazırlanıyor bildiğin gibi" dediğinde oflayarak başımı salladım ve odadan çıktım. Vampir hızımla vampirler tarafından çıkıp kurtların tarafına geldim. Ama vampir hızımı burada kullanmayacaktım. Kapıdan içeriye girdiğimde danışman veya güvenlik her ne ise bana anlamazca bakıyordu. Elbette bir vampirin kurtlar tarafında neden olduğunu sorguluyordu.

"Daha iyi kokla" diyerek göz kırptım ve ilerledim. Neyseki onların ders saatiydi ve dışarıda kimse yoktu.

Buna şükrederek üst kata çıkıp odaların yanındaki isimlere bakarak profesör sam'ı arıyordum. Köşeyi döndüğümde alberti kapının önünde oturur halde buldum. Başı eğikti ve kollarının arasına saklamıştı. Ona birşey olma düşüncesi beni korkutmuştu. Hala kokumuda alamamıştı. Koşarak yanına gittim ve dizlerimin üstüne çöküp başını kaldırmaya çalıştım ama dokunduğum anda elim yandı. Her yeri kurt boğan olmuştu

"Albert" diye seslendim. Tepki vermedikçe daha çok yüksek sesle seslenip ne kadar canımı yaksada başını kaldırdım. Yüzü yanık içerisindeydi. Gözlerini hafifçe aralayıp öksürerek "e-eliz" dedi. Çok kötüydü hemen kalktım. "Gitme" diye fısıldadı. O an kalbimde hissettiğim burukluğu, yarımlığı size anlatamam. "Yardım getireceğim" diyerek ilk gördüğüm odaya girmeye çalıştım ama kilitliydi. Bende vampir hızımla bir alt kata inip rast gele bir sınıfın kapısını hızımla açtım. Tüm kurtlar birden iğrenç sesler çıkararak bana döndü ve bir çoğu ayaklandı. Profesör bağırarak "bu ne cürret" dediğinde gözlerimi devirmemek için zor tuttum.
"Üst katta arkadaşınız bir kurt. Kurtboğan olmuş her yeri ve yardıma ihtiyacı var kötü durumda" dediğimde bir kaç kişi yaklaşmıştı. Profesör koşmaya başladığında onlarda koştu ve ben yeniden hızımı kullanarak albertin yanına gittim. Yere yığılmıştı. Neden kimse kurtboğan kokusu almamıştı. Gerçi bende yaklaşana kadar almamıştım.

Profesör çöküp "kurt boğan olsa kokusu olurdu" dediğinde sinirle "dokun ona" dedim. Dokunduğunda cıs sesi çıktı ve hızla elini geri çekti. Bir çocuğa birşeyler söyledi. Çocuk gittiğinde albertin yüzüne su şişesinden su döküyordu. Çocuk yanında iki kadınla geldiğinde yardım getirdiğini anlamıştım. Birşeyle alberti taşıyıp bir odaya götürdüler. Revirdi sanırım burası.

Kadın güzelce albertin vicudunu temizledi.

Öylece izlerken kurtlardan biri kolumdan tutarak beni odadan çıkardı.

"Sen yaptın değil mi! Pis kan emici kardeşime bunu sen yaptın" bir anda üç kişi olmuşlardı.

"Birşey yaptığım felan yok"

"Yalan söyleme! Herşeyi sen yaptın. Sonrasında yakalanmamak için bizi çağırdın"

"Aptal mısın sen! Neden böyle birşeyi yapayım ha" dediğimde beni duvara itti.

" ilk önce düzgün konuşmayı öğren. Karşında bir asil var! Yaptın çünkü iğrenç bir kan emicisin"

Maria koşarak geldi ve önümdeki çocuğu itekledi.

"Yapma gill. O hiçbirşey yapmadı"

"Nerden bilebilirsin Maria! O pis bir kan emici"

Kollarımı önümde bağlamış olayları seyrediyordum.

"Sence sadece kan emici mi! İyi bak, odaklan oda bizim kardeşimiz"

Gill dediği çocuk kokuma odaklandı. "Kokun.."

"Evet evet kokum çünkü yarım kurt benim"

"Yinede sen yarımsın. Diğer yarında pis bir kan emici"

"Bir daha ona sakın böyle söyleme Gill" Alberte bakıyordum.  çabuk kalkmıştı. Aslında geç bile denebilirdi çünkü çabul iyileşiyordu.  Ama hala iyileşmiş gibi değildi. Yara izleri duruyordu.

"Neden! Öyle değil mi?"

"Öyle veya değil. O benim sevdiğim kız Gill, o bana birşey yapmadı. Yapmazda" dediğinde ağzım açık kaldı. Belki hoşlanmak evet ama sevmek? Herkes şaşırmıştı ama en çok ben şaşırmıştım sanırım. Albert kolumdan tuttu ve beni arka bahçeye götürdü haraketleri yavaştı kötü gözüküyordu.

"İyi misi-" dememe kalmadan beni öpmeye başladı. Şaşırıp kalmıştım. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Yavaşça karşılık vermeye başladım. Artık bu dünyada, bu karmaşanın içinde hissetmiyordum. Sen bana ne yapıyorsun böyle Albert...

Kötü Kızlar KaybetmezHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin