KM●5 ⏳

674 303 300
                                    

Düzenlendi.

Hayatlarımızı bir rüyayla karşılaştıranlar haklıymış. Uyanık uyuyor ve uykuda uyanıyormuşuz.

Montaigne

Ölmek istedim. Onun yanında olabilmek için... Ölmek istedim. Gerçekten... Ölmek istedim. Kafasını suya sokup dudaklarını çenemden yukarıya doğru kaydırması, yanağımın kenarından öpmesi... Hayal ile gerçek birbirine geçmiş ve düğüm olmuştu.

Neden onca insan arasından beni seçmişti?

Sıradan, kendi halinde yaşayan biriydim. Diğer insanlar ne yapıyorsa bende onu yapıyordum. Farklı hiçbir özelliğim yoktu aslında... Ama sanki aramızda görünmez bir ip vardı ve biz o iple birbirimize sıkı sıkıya bağlıydık.

Gözlerim sımsıkı kapalıyken bilincim uyandı. Karanlık benliğimi sararken parmaklarımı yerine gelmeye başlayan güç damlasıyla hareket ettirdim.

Ciğerlerime hapsolan hava göğüs kafesimi acıtırken zihnimde kıpkırmızı bir çift göz belirdi. Şeytanın gözleri...

Göz kapaklarım sertleşip kendiliğinden açıldığında görüşüm bulanıktı ve boğulmam an meselesiydi.

Küvetin kenarları tutunmak istedim ama ellerim kireç gibiydi. Ne hareket ettirebiliyor, ne gücümü geri kazanabiliyordum.

"Lidya."

Bilincim yeniden kapanmak üzereyken son göreceğim şeyin evin beyaz tavanı olması içimi acıttı.

"Lidya!"

Gözlerimi kısacık bir an için
kapatıp araladığımda şeffaf suyun arkasından bulanık bir yüz gördüm.

Azrail'e mi bakıyordum?

Yoksa...

Hayallerim birbirine mi girmişti?

"Aç şu kapıyı! "

Göz kapaklarım ağırlaştı. Dudaklarımdan kabarcıklar çıkıyordu. Saçlarımın bir kısmı suyun içinde yüzüyor ve görüş açımı kapatıyordu. Bakışlarım dondu. Ardından bir kırılma sesi daha geldi ve ayak sesleri yaklaştı.

İmhotep, ölüydü.

İki el beni omuzlarımdan tutup sudan çıkardığında baygın gibiydim. Nefes alamıyordum ama kulağımda azalıp artan sesleri duyuyordum

Gerçek değil.

Omuzlarımı tutan eller bedenimi şiddetlice sarstı. Sesler hala net değildi. Aradan birkaç tane kelime duyuluyordu. "Kendine gel."

Gözlerimi boş, kasvetli duvardan çekip baygın gözlerle sesin geldiği tarafa doğru kafamı çevirdiğimde tanıdık başka bir yüz daha karşımdaydı.

Hafızam iyileşirken dudaklarım aralandı. Ciğerlerime akan hava akımıyla birlikte sarsılarak öne atıldığımda su ve safra kustum. Bedenimi yana döndürürken ellerimi ciğerlerimi patlatacak kadar sızlatan acıyla karnıma bastırdım. Mermerin üstü küçük bir su göletine dönmüştü. Sular küvetten taşmaya devam ediyordu.

Stephan.

Beni takip mi etmişti? Evime kadar hem de...

"Lidya." Cevap vermeden siyaha bulanan gözlerine baktım. "Şimdi seni buradan çıkaracağım, tamam mı?" Üstümden eğilip musluğu kapattıktan sonra saçlarımı yüzümün önünden çekti.

Küçük öksürük krizlerim devam ederken genzim çok fena yanıyor, aldığım her nefes damlası ciğerlerime batıyordu.

Yaşadığım panikten ötürü cevap vermedim. Endişeli görünüyordu ama zihnim herhangi bir teori üretmeyi reddediyordu.

Nefes almak için dudaklarımı araladığımda yeniden alevlenen  öksürüğümle beraber bir avuç su kustum. Kalbim adeta  beynimde atıyor, kulaklarım çınlıyordu.

Ellerimi ağzıma kapatırken öksürmeye devam ettim. Havayı ciğerlerime, yeniden, büyük bir açlıkla çekerken ölmediğim için şanslıydım.

"Neden geldin?" dedim öksürüklerimin arasından.

"Korktum." diye cevapladı.

"Ne için?" Boğazımı temizledim.

"Korktum işte."

"Step... Sen benim evimin nerede olduğunu bile bilmiyorsun. Buraya nasıl geldin?"

"Aradım, açmadın. Bende merak edip kaldığını söylediğin site yönetimini aradım. Oldu mu?"

Alt dudağını emip kafasını salladı, ıslak saçlarından su saçıldı. Küvete girip çıktığı için sırılsıklamdı ve bu beni ister istemez rahatsız etmişti. "Ayrıca... Küvette ne yapıyordun? Kendini öldürmeye çalışman..." Duraksadı. "Aptallık." Bakışlarımı sertleştirip hala omzumu tutan ellerine çevirdiğinde ellerini hızla geri çekti. "Senin yüzünden hapse girebilirdim."

"Tek sorunun bu mu? Kendimi öldürdüğüm için seni tutuklamazlardı. Emin ol."

"Lidya bak... Son günlerde çok tuhaf davranıyorsun. O rüyaları görmeye başladığından beri... Bir şeyler yolunda gitmiyor. "

"Biliyorum." dedim umursamazca. "Ama emin ol Step... Şizofreni değilim. Bu başka bir şey..."

"Bak ben bu kadar kızacağını..."

"Neyse, beni bir süre rahat bıraksan iyi olur. Giyineceğim." Bana dikkatlice baktığında ellerimi göğsüme çarpı şeklinde siper ettim. "Şansını zorlama istersen."

Başını salladı ve ben doğrulurken yavaşça küvetin kenarlarına tutunup ayağa kalktı. Kapıya doğru yöneldiğinde " Bekle." dedim. Duraksadı. "Bornozumu kullanabilirsin. Böyle kalırsan hasta olacaksın." Kıyafetleri taşan bir nehir gibiydi, her köşesinden su fışkırıyordu. "İçerisi çok sıcak, yarım saat içinde kurursun."

"Tamam. " deyip itiraz etmeden kapının arkasındaki askılıktan sarı bornozumu alıp üstüne geçirdi, kuşağını bağladı. Zayıf olduğu için rahatlıkla olmuştu, bende bol şeyler giyinmeyi severdim. Islak ayaklarına bakıp omuz silktikten sonra bana dönüp yarım ağız güldü.

"Oldu mu? Umarım komik görünmüyorumdur."

"Hayır." dedim gözlerime dolan yaşları geri itmeye çalışarak. "Teşekkür ederim, Step. Hayatımı kurtardın."

Başını eğip cevap vermeden banyodan çıktığında gülümsedim.

Ödemem gereken bir borç daha vardı. Can borcu...

KUMLARIN MUHAFIZI (Mumya Serisi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin