KM●9 ⏳

420 264 113
                                    


#Düzenlendi.

Zaman geçiyor. Hızlı geçiyor. Sanki bana inat daha hızlı geçiyor.

Gözlerimi kapattım ve kendimi yağan yağmurun akışına bıraktım. Yağmur gözkapaklarımın üzerinde ağırlaştı ve yavaşça süzülüp aralık olan dudaklarımın arasına doldu. Bulutlar gökyüzünde bir girdaba kapılmış gibi döndü durdu.

Sana yazmak isterdim. Sıcak kahvemi yudumlarken sadece seni düşünmek isterdim. Ama yapamadım. Çünkü ben güçlü değilim. Kabuslarımla baş edemiyorum. Rüyalarımla baş edemiyorum. Her yer kararıyor. Siyaha alışmaya çalışıyorum ama yapamıyorum. Neden bu kadar güçlü olmam gerekiyor? Hâlbuki ben karanlıktan korkarım.

Soğuk sokakta adımlarımı hızlandırdım. Yağmur, bütün bedenimi yıkıyordu. Keşke günahlarımı da temizleyebilseydi ama biliyordum ki yağmurun buna gücü yetmezdi. Acınası bir haldeydim ama kendime acıyan ben değildim. Onlardı. Ötekilerdi. Siyah hırkamın kapüşonunu başıma geçirip ara sokaklardan birine girdiğim de yağmurun şiddeti arttı. Hırkamın yakalarını titreyen parmaklarımla kavrayıp yerdeki küçük su birikintilerine basa basa adımlarımı hızlandırdım.

Bana yol göster. Sen beyazsın. Benim siyahın kasvetine değil, beyazın ışığına ihtiyacım var.

Hıçkırıklarımı gizlemek için dudaklarımı birbirine bastırmaktan başka bir şey yapmıyordum. Ama zihnimi meşgul eden başka bir şey daha vardı. Bir isim. Hayatıma adını yeni yazdıran bir isim.

Bana yardım et, lütfen.

Savaş.

O'na yenilmeme izin verme.

Belki affedemeyecektim, belki kalbimi paramparça etmeye devam edecekti ama ona inanmaktan başka çarem yoktu. Beni geri getirdiği için sadece kendimi hırpalayabilirdim. O kütüphaneye gitmesem belki de... Bütün bunlar olmazdı.

"Aptal! Bunu bana neden yaptın!"

"Eğer dönmeseydin ölebilirdin."

"Ölseydim bu kadar acı çekmezdim! Sen. Sen her şeyi berbat ettin!"

"Ruh halin iyi değil. Pişman olacağın şeyler..."

"Çok mu umurunda?"

"Laçin olarak umurumda değil ama insan olarak, evet, umurumda."

Eve gelir gelmez hızla kendimi banyoya attım. Kapıyı telaşla kapattığımda yerin ayaklarımın altından kaydığını hissettim. Kilidin üzerindeki anahtarı çevirirken parmaklarım titredi. Bacaklarım beni taşıyamıyor ve midem bulanıyordu. Dudaklarımı sertçe birbirine bastırırken bütün bedenim sırılsıklamdı.

"Beni rahat bırak!"

Kıyafetlerimden su boşalıyordu. Belki de soğuk bir duş almalıydım.

"Yapamam. Az önce olanları gördükten sonra benden bunu isteyemezsin."

"Defol."

"Laçin"

"Sana defolup gitmeni söyledim. Sağır mısın?!"

Asıl sorun bu değildi. İyi değildim.

Yıllar sonra, o rüyalardan sonra belki de bir şeyler iyi gidiyordu ama o dakikalar önce her şeyi, bütün hayatımı mahvetmişti.

"Beynini kemiren o parazitten seni kurtarabilirim."

"Sen doktorsun! Kahin değil!"

Zamana karşı gelemezdiniz, onunla savaşamazdınız, bir savaşa girseniz bile mutlaka yenilen siz olurdunuz.

Hepimiz onun karşısında aciz birer askerdik.

Titreyen parmaklarımla anahtarı çevirebildiğim de odada klik sesi duyuldu. Şimdi kendimi güvende hissediyordum. Boğazım da bir yumru oluştu ve nefesim titredi. Parmaklarımı anahtardan çekip kapının kolunda gezdirdim. Dudaklarım yavaşça aralandığında nefesim titredi. Böyle olmamalıydı. Ben deli değildim. İnsanlar hakkımda ne düşünürse düşünsün bu gerçek değişmeyecekti. Ben deli değildim. Belki de okulu bırakıp eve geri dönmem gerekiyordu. Ailemin beni kabul edip etmeyeceği meçhuldü ama en azından şansımı denerdim.

Babam hep arkamdaydı ama annem gitmemem için önüme binlerce bariyer ördü. Bunu yapmaya hakkı yoktu. Kızı olarak ondan sadece biraz saygı bekliyordum ama o yine burnunun dikine gitti. Her zamanki annemdi işte. Yine de... Kalbim yaptıklarını affedemiyordu. Dudaklarının çıkan o son sözleri dün gibiydi. Bu kapıdan çıkarsan asla geri dönemezsin. Dünya üzerinde bir annen yok artık.

Babam ise hiçbir şey demeden uzaktan izlemişti beni. Ne durmamı ne gitmemi söyledi. Sadece izledi. Ona veda edemeden gitmek zorunda kaldığım da kalbimden bir et parçası koptu. Ama gözlerinden öyle bir ifade geçti ki ağlamamak için kendimi tuttum. Geri döneceksin, biliyorum.

Ellerimi kapıya yaslayarak yavaşça kendimi döndürdüm.

Saçlarımın uçlarından sular süzülüyordu. Gözlerim ve burnum kıpkırmızıydı. Dudaklarım mora yakın bir renkteydi; beyaz gömleğimin ilk üç düğmesi açık ve yana doğru kıvrılmıştı. Islak olduğum için siyah iç çamaşırım bakar bakmaz belli oluyordu.

Bu ben değildim.

Bu ben olamazdım. Deli olmadığını defalarca tekrarlayan o kıza ne olmuştu? Ona ne yapmıştım(!)

Dudaklarımdan bir hıçkırık kaçtığın da "Bu sen değilsin." diye fısıldadım. "Bu sen değilsin! Duydun mu? Bu. Sen. Değilsin!"

Başımı iki yana salladığımda ağlamamın şiddeti arttı. Midem bulanıyordu. En sevdiğim renk altın sarısı iken şimdi sarı ve ona dair bütün renklerden tiksiniyordum. Parmaklarımı saçlarımın arasından geçirdim. Ailem burada olsaydı durum farklı olurdu. Yalnızlık insanın felaketi oluyordu. Tek başınaysanız eğer, bütün engellere göğüs germek sandığınız kadar kolay değildi. Eğer benim kadar güçlü değilseniz...

Kelimeler, geçmişten sıyrılıp harf harf zihnime akmaya başladığında zihnimdeki fısıldaşmalar arttı.

"Ne yaptın sen?"

Kendi sesim kulaklarıma çarptı. Anılar gözümün önünde yeni doğmuş bir çocuk gibi teker teker canlandı.

"Seni kurtardım." dediğin de yüzümdeki ifade dondu. Onu o şekilde bırakamazdım. Neler olacağını göremeden geri dönmemeliydim ama bir anda hayatıma giren bu yabancı her şeyi berbat etmişti. Yerimden fırlayıp onu duvara ittim ve öfkeyle yakasına yapıştım.

"Gitmeni söylemiştim! Buradan defolup gitmeni söylemiştim! Neden gitmedin!" Savaş, kafasını biraz yana çevirip korkuyla gözlerime baktı. "Hey. Sinirlerin çok bozuk. Sakinleşince konuşma..." diye başladığın da konuşmasına izin vermedi. "Sus, seni geri zekâlı!" Yakasından tutup kendime çektiğim de yüzlerimiz birbirine çok yakındı. "Benden o lahitleri okuyabildiğini sakladın. Bunu yapmaya hakkın yoktu!" Sinirden ellerim titriyordu. "Onu orada yalnız bırakmak zorunda kaldım!"Ellerimi elektrik çarpmış gibi yakasından çekip geri çekildiğimde omuzlarım ağlamanın şiddetiyle sarsıldı. Savaş, bir adım daha bana yaklaştı. Kollarını çekingen bir tavırla bedenime sararken kulağıma eğilip "Geçti." diye fısıldadı.

Sıcak nefesi ensemde gezinirken en azından mutluydum.

"Gitmeni söylemiştim! Sadece gitmeni..."

Çünkü yağmur gözyaşlarımı saklıyordu.

KUMLARIN MUHAFIZI (Mumya Serisi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin