KM●6 ⏳

607 302 162
                                    

Düzenlendi.

Eğer karanlıktaysan gölgen bile seni yalnız bırakır.

Bir yıl otuz dört gün yirmi beş dakika otuz saniye... Hepsi bu kadar değildi. Alışmaya çalışıyordum ama zaman o kadar hızlı akıyordu ki dakikaları daha ne kadar sayabilirdim emin değildim. Rüyalarında bir katlanılma dozu vardı ama ben artık neyin rüya neyin gerçek olduğunu anlayamayacak kadar zayıftım.

Bildiklerimin karşısında kâhin, bilmediklerimin karşısında cahildim.

Dışarıyı yukarıdan izlemek daha kolaydı ama insanların içine karışıp bir hayatı yaşamak, hikâyesini bilmediğiniz bir insanla karşılaşıp sessizce yanından geçmek, sadece kendi hayatınızı yaşamak... Bunlar kolay olan şeyler değildi.

Üzerimdeki ıslak kıyafetleri çıkardım. Beyaz, bol bir tişörtü üzerime geçirip altımada yine beyaz bir pantolon giydim. Saçlarımı iki dakika içinde kurutup salona geçtiğimde Step, üçlü koltuklardan birinde oturuyordu fakat bornozumu çıkarmıştı.

Üşüyen elleriyle sürekli kollarını sıvazlıyor ve dişlerini takırdatıyordu. Ona bakarken umutsuz bir vakaya bakıyor gibiydim. Gözlerim cam sehpadaki Ölüler Kitabına takıldığın da yaşadıklarım bir film şeridi gibi gözbebeklerimin içerisinden geçti. İrkildiğimi hissettim.

Paralel evrenin büyüsüne kapılıp farklı dünyalara dalıp gitmeye zamanım yoktu. Önce neden buraya geldiğini öğrenmeliydim.

Neden beni dinlemiyordu?

Ve neden yeni tanımaya başladığı bir yabancının hayatını kurtarmıştı?

Ölüp gitseydim belkide her şey daha kolay olurdu.

Derin bir nefes verip karşısındaki koltuğa oturdum. "İyi görünmüyorsun." Sesimi duyunca titremeyi bırakıp siyah, kahve karışımı gözlerini gözlerime dikti. "Dediğimi yapsaydın bu kadar üşümezdin."

"Gerçekten mi? Çok rahatladım." Sehpanın üzerinden klimanın kumandasını alıp, Step'in oturduğu koltuğun üzerindeki duvar köşesine monte edilmiş klimanın sıcak ayarını açtım.

"İşte bu kadar... Hadi, git ve üstünü değiştir."

"Lidya, şimdi boşver beni. Kurudum sayılır. Hava zaten çok sıcak.  Ne derler bilirsin, çölde gözyaşı çabuk kurur."

"Pekala." Ellerimi teslim oluyormuş gibi havaya kaldırdım. "Israr etmiyorum." Nefesimi verip konuşmaya devam ettim. "Şöyle yapalım o zaman. Baştan başla. Burayı nasıl bulduğunu ve neden yanıma ölüler kitabıyla geldiğini..."

"Tamam." dedi. "Sen gittikten sonra kütüphanenin altını üstüne getirdim. Sonunda içinde bazı bilgilerin yazılı olduğu bu kitabı buldum. Biliyorum, kara kitap o kitapların arasında bir yerde ama beraber aramamız gerekiyordu."

"Sonra?"

"Sonra... Sana bunu vermek için cep telefonunu aradığımda kimse açmadı, başına bir şey gelmiş olabileceğini düşündüm. Sitenin adını daha önce söylemiştin ve bende biraz araştırma yapıp internetten adresini buldum. Gerisini tahmin edersin, zaten. Güvenlikde yardım etti."

Dalga geçtiğimi düşünüyor olmalıydı ama geçmiyordum. Her ne kadar öfkelensemde, her ne kadar benim için hala bir yabancı olsada ve her ne kadar hayatıma aniden girsede o benim hayatımı kurtarmıştı.

Step'in dostluğu gözlerimi yaşartırken parmaklarımı esnetmek için iyice gerdim, avucuma kapatıp açtım.

"Az önce ölüyordum. "

KUMLARIN MUHAFIZI (Mumya Serisi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin