Rhys ve Cameron hızla ayaklandılar. Cameron, askere dönüp "Helen'i koruyun" derken Rhys çoktan hazırlanmış kapıdan çıkmıştı. Genç adam bir an durup sağına soluna baktı o anda Cameron'da yanına geldi. Bu daha önce gördükleri ilk baskın değildi. Bu konuda birkaç sene içerisinde oldukça tecrübeli hale gelmişlerdi artık ki panik yapmıyorlardı.
Rhys, kılıcını çekti. "Sakın unutma, Cam" dedi gülümseyerek. "Kim en çok öldürürse o kazanır" dedi.
Cameron' da ağabeyine benzer bir gülümsemeyle başını salladı. "Geçen sefer hileyle kazandığını sakın unutma" dedi. "Bu sefer seni ezip geçeceğim"
İki kardeşte ayrı yönlere doğru koşmaya başladı. Rhys, üst kata çıkan merdivenlerden koşarak bütün gücüyle çıkmaya başladı. Surlara açılan kapılara doğru atıldı.
Manzara gerçekten korkutucuydu. Rhys derin bir nefes aldı. Yer yer alevler yükseliyordu. Şeytanlar çığlıklar atarak uçuşuyorlardı. Askerler oklarla karşılık veriyorlardı. Ancak yanan toplar veya oklar kullanamıyorlardı. Eski tecrübelerinden bu en çok kendilerine zarar verirdi.
Rhys kılıcını doğrulttu ve başını kaldırıp şehrin üzerinde gezinen şeytanlara baktı. Onlardan dört tane vardı. Genç adam derin bir nefes aldı. "Çok da zorlu olmasa gerek" diye fısıldadı.
Şeytanlardan biri o anda hızla aşağı doğru atıldı ve askerlerden birine doğru fırladı. Ancak birden yön değiştirdi ve Rhys'e doğru gelmeye başladı. Genç adam kılıcını kaldırdı ve hazırlıklı bir şekilde bekledi. Şeytanın yeterince yanaştığını düşündüğünde hızla salladı ancak şeytan hızlı bir şekilde geri kaçtı. Büyük bir çığlık attı. O kadar iğrenç bir sesti ki insanda kulaklarını tıkama isteği uyandırıyordu.
Rhys kaşlarını çattı. "Hadi seni lanet pislik" diye hırladı. Onun saldırmasını bekliyordu. Ancak şeytan onunla oyun oynuyordu. Rhys'e yaklaşıyor ve o iğrenç sesiyle çığlık atıyordu. Rhys öfkeyle kılıcını bir kere daha salladı ve tam o ayakları yerden yükseldi.
Arkasından yaklaşan bir şeytan onu omuzlarından yakalayıp yukarı fırlatmıştı. Rhys hızlı bir şekilde yükseldi ve aynı hızla düşmeye başladı. Genç adam, gözlerini sımsıkı kapadı. Ancak yere inemedi. Bir başka şeytan onu yakalamıştı. Rhys, tekrar yükselirken bir an durdu ve bacaklarını hızla yukarı doğru salladı. Bütün gücüyle bacaklarını bodur şeytanın boynunda kenetledi ve kendini yukarı fırlattı. Bu şekilde şeytanın sırtına binebildi.
Elindeki kılıcı ilk havaya fırlattığında düşürmüş olmalıydı. Hızla şeytanı gırtlağından yakaladı ve geri doğru çekti. Şeytan onun istediği gibi hemen ilerideki güney kulesine doğru uçtu. Bir aşağı bir yukarı gidiyor ve çırpınıyordu ancak Rhys kendi canı için savaşıyordu. Onu kolay kolay sırtından atamazdı. İlerideki kulenin ufak camını gördü ve tüm ağırlığını iblise doğru verdi. Bacaklarının gücüne güveniyordu.
Rhys hızla ileri atıldı ve ufak pencerenin simsiyah camından içeri girdi. Rhys, yüzünü kesen camları önemsemeden hızla ayağa kalktı ama daha önce hiç görmediği bir kuleydi bu. Genç adam kaşlarını çatarak bir an durdu. Camelot Kraliyet Şatosunun her bir odasını bilirdi. Bütün gizli giriş çıkışlarını, her bir taşını ezbere bilirdi ancak bu kule odasını ilk defa görüyordu.
Camelot'un ilk kralı ve kraliçesinin bir heykeli vardı bu odada. İkisi karşı karşıya ve el ele duruyorlardı. İkisinin birleşmiş ellerinin arasında bir kılıç duruyordu. Rhys, bir an için her şeyi unuttu. Kral ve kraliçenin başı eğikti sanki kılıç karşısında ikisi de eğilmek zorunda kalmıştı.
Genç adam bir an için öylece durdu onu kendisine getiren şey dışarıdan gelen yüksek sesli çığlıklar oldu. Rhys başını çevirdiği anda bir şeytan ona doğru uçtuğunu gördü. Rhys, gelen darbeden kaçınmak için kendini yere attı. Odanın ortasında duran heykelin arkasına geçti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CAMELOT SERİSİ 1. KİTAP- CAMELOT PRENSİ
FantasíaGenç adamın düşünmeye vakti olmadı. Kafasında tartmaya da vakti yoktu hızla öne atıldı ve yerdeki kılıcı aldı. Rhys, hızla savunma pozisyonu alarak şeytana döndü ve... Ve her şey birden karardı.