Seokjin hyungu severdim...O güne kadar severdim.
Yaşadıklarımı anlattığım, anlatabildiğim tek insandı Seokjin hyung.
Bana saygı duyduğunu ve beni desteklediğini söylemişti.
Nereden bilebilirdim ki bunu okula yayacağını?
Telefon numaramı tuvalet kabinlerinde görmem, sıramın üstünün birçok hakaret ile dolu olması, artık tamamen hor görülmem alışılmış şeyler hâline, onun sayesinde, gelmişti.
Saygı duymayı herkese anlatmak olarak algılayan şerefsizdi o.
Sakın ona güvenme hyung.
Güzelliğini ve cazibesini kullanarak insanları kandırmaktan başka bildiği bir bok yok onun.
Ben tektim, onlar dört kişiydi artık.
Şuan terliyorsun çünkü kalan kişileri tahmin ettin.
Altınız birden beni küçük düşürmüştünüz ancak yedinci kişi kim bilmiyorsunuz.
Son mektuba gelmeni dört gözle bekliyorum. Keşke o an ki yüz ifadeni görebilseydim ama ben ölüyüm.
Neyse, bu olaylar artık alışılmış bir şeydi ancak yaz tatilinde olan bir olay vardı ki bu mektupları o andan sonra yazmaya başladım.
O gün iş yerinden biraz geç çıkmıştım ve eve korkak adımlarla yürüyordum.
Hani senin meşgul olduğun gün...
Bazı sokaklar aşırı karanlıktı ve yine o sokaklardan birinin yanından geçerken iki ayyaşın dediklerine kulak kabarttım.
"Şu erkek orospusu Jungkook değil mi?"
Dünyam başıma yıkılmıştı.
Balkonda konuşan kadınlar bana bakarak çocuklarının böyle olmaması için dua ettiklerini falan söylüyordu.
Benim ailem sendin hyung, beni neden kurtarmadın?
Benim annem de babam da sendin hyung, neden o an yanımda değildin?
Neden sana 'kirliyim' dediğimde sadece üzerimi değiştirdin de neden diye sormadın?
Saçlarımın arasında beyazlamış tutamları gördüğün zaman sana 'korkudan ve stresten' dediğim gün neden üstelemedin?
Hyung sen neden benim ailem olamadın?
Yazacak gücüm kalmadı, yine biri tarafindan tacize uğradım bugün.
Dinlenmem gerek.
Ha, kavanoza da Nergis koy.
Saygı neymiş görsün.
Yakarışları boğazımda yumruk misali oturmuştu.
"Neden ailen olamadım?" Fısıltıdan ibaret sesimle daha fazla dayanamadım ve evden hışımla çıktım.
Mektubu yakmamış, çiçeği almamıştım.
Mektubu onun gözünün önünde yakacaktım.
Evine varıp alacaklı gibi çalmaya başlamıştım.
Uykulu gözleriyle kapıyı açtığında onu ittirdim ve içeri girdim.
Elimdeki mektubu sinirle sallıyordum.
"BU NE BİLİYOR MUSUN?!" Korkudan sıçramıştı ama umursamadan çakmağı kağıda doğru tuttum ve kağıt alev alev yanmaya başladı.
"Jungkook'un ardında bıraktığı tek şey! Sizin eğlenceleriniz yüzünden yaşadıkları! Onun... Ölüm nedeni..." Son iki kelime çatallaşmış sesimden zar zor çıkmıştı.
Seokjin ise kalın dudağını aralayıp kapatıyordu.
Ağlamayan ilk kişi!
"Sana karşı olan saygı ve sevgisini neden kötü emellere kullandın hyung?! Amacınız neydi? O daha minikti... O daha 15 yaşındaydı!" Mermerin üzerindeki külleri avucuma aldım ve göğsüme bastırdım.
"Ben onun ailesiydim..." Seokjin hyung yanıma tereddütle gelmiş ve külleri avucuna almıştı.
"İğrenç birisin, umarım ölümün yaptıkların gibi olur." Ayağı kalktığımda hâla dizlerinin üzerinde küllere bakıyordu.
Kapıyı çarpıp çıktım ve eve gidene kadar ağladım.
Ben kuşumu koruyamamıştım, ben kötü biriydim.
♤
Ehem...
Bu fic bana ağır geliyor amkdcjeicnjejdjsx .
Cidden öyle ama.
Böyle şeyleri gerçekten yaşayan birilerinin olması beni üzüyor.
Neyse,
Bol Yoonkook'lu günler. 🌹🌹🌹