"Hyung, hyung baksana!" Minik çocuğa bakan Yoongi elindekini bırakıp bedenini ona döndürdü."Ne oldu Kook?" Camdan dışarıyı gösteren çocuk demeye çekiniyordu istediği şeyi.
"Büyükanneme deme ama..." Yanına gitmekte buldu çareyi beyaz tenli çocuk.
"Sır olur. Hadi de, ne istiyorsun?" Dudaklarını ısırarak hyunguna baktı dalgalı saçlı minik.
"Pamuk şeker nasıl bir şey?" Camdan dışarıya baktı ve pamuk şekerciyle karşılaştı Yoongi.
"Ben gidip alayım, sen bekle." Boynuna atlayan bedenle gülümsedi büyük olan.
Koşa koşa dışarı çıkmış ve iki tane pamuk şeker almıştı.
Jungkook'un kimsesi yoktu, biliyordu.
Annesi onu doğururken ölmüş, babası da hastaneye gelirken trafik kazasında ölmüştü.
Büyükannesi ve büyükbabası da oğulları ve gelinlerinin ölümünü bu minikten bilmiş, onu hor görmüştü.
Düşünerek içeri giren Yoongi odasına girdiğinde Jungkook'u dalgın dalgın bakarken gördü.
"Al bakalım." Uzatılan yiyecek ile kendine gelen Jungkook burnunu çekti.
"Hyung, ben sana minnettarım. Sen benim ailem oldun, annem oldun, babam oldun. Her şey için teşekkür ederim." Birden inci taneleri yüzünden dökülen çocuk ile ne yapacağını şaşıran Yoongi onun yanına oturdu ve başını boyun girintisine yasladı.
"Ben senin hyungunum miniğim. Sen üzülünce bende üzülürüm. Bana hep derdini anlat, tamam mı?" Kafa salladı yattığı yerden Jungkook.
"Peki... Peki ya anlatamazsam ne yapayım hyung?" Düşündü siyah saçlı olan.
"Gözlerinle anlat derdini, ben anlarım." Burukça gülümsedi Jungkook.
"Ya anlamazsan?" Minik çocuk onu hayli zorlamıştı.
"Onu o zaman düşünürüm miniğim. Hadi, pamuk şekerleri yiyelim erimeden." Kendinden uzaklaşan beden pamuk şekerine odaklanmıştı.
"Hyung?" Hı, gibi bir ses çıkaran büyüğüne baktı derince küçük olan.
"Ben senin kuşunum ya, kanatlarım kırılırsa ne olacak?" Yaşına göre düşünce yapısı farklıydı Jungkook'un.
"Önce kıranları döverim, sonra kanadını iyi ederim." Biten şeker ile çubuğa baktı dalgınca minik olanı.
"Peki, benim kanadımı sen kırarsan?" Kahkaha attı Yoongi.
"Düşüncesi bile komik. Ben sana zarar verir miyim sence minik kuşum?" Bilmem dercesine omuz silkti Jungkook.
"Eğer ailem yaşıyor olsaydı en sevilen torun olacaktım, bak şimdi bana; nefret edilen torunum. Hayatta her şey olabilir hyung. Gün gelir bana inanmazsın, beni korumazsın, ban sırt çevirirsin." Doğruluk payını düşündü diğeri.
"Bu... Olmayacak! Eğer olursa kendimi affetmem. Ama olmayacak, olmamalı..." Kısa ve çelimsiz beden ayağı kalktı ve hyungunun karşısına geçti.
"Eğer ben eski ben değilsem anla ki; bir şey yapmışsındır. Eğer ben eski ben değilsem anla ki; derdimi çözememişsindir... Eğer ben... Eski ben değilsem anla ki; kanadımı sen kırmışsındır." Yutkunamadı oturan beden.
"K-kuşum..." Birden alt kattan Jungkook'un büyükbabasının sesi duyuldu.
"Jungkook!" Koşarak giden beden, arkasında bir enkaz bırakmıştı.
"Sen çok farklı bir çocuksun Jungkook... Sen çok farklısın..." Pamuk şekerlerin çubuklarını eline alıp odasında bulunan çöpe attı Yoongi.
Yatağına yavaşça yürürken cam kenarında duran bir figür dikkatini çekmişti.
Cama doğru yaklaştı ve eline turna kuşunu aldı.
"Turna kuşu?" Mavi elişi kağıdıyla yapılan kuşu inceledi uzun uzun Yoongi.
Sonra karşı tarafta kalan Jungkook'un odasına baktı.
Tavan, yüzlerce turna kuşuyla doluydu.
♤
Batırdım...
Neyse,
Bol Yoonkook'lu günler. 🌹🌹🌹