eylül

8 0 0
                                    

Eylül gözlerini Çiftlik'te açalı yaklaşık bir hafta olmuştu. O ana kadar olabildiğince çok şey öğrendiğine inanıyordu. 

Çiftlik'e ilk girdiğinde göz alıcı, çizgi filmlerde gördüklerine benzer evlerden çıkan mavi insanlar bir yana buradaki hayat ilgisini çekmişti. Xui, Çiftlik'in sınırlarına girdikleri anda, "Sanırım burayı gezmek istersin?" diye sormuştu. Eylül kafasını sallamıştı.

Şehrin sokaklarına süzülürken gözüne çarpan ilk şey su insanlarının normal yaşamı değil, her sokağı nöbet gezen, askere benzeyenler olmuştu. Genel olarak bütün vücutları Eylül'ün tam da anlayamadığı bir maddenin yapılmış kıyafetlerle sarılmıştı ve çoğu evlerle aynıya benzeyen bir materyalden yapılmış silahlar taşıyorlardı. 

Eylül bu askerleri incelerken Xui, anlamadığı şeylerden bahsediyordu ki fark etmeden sözünü kesti, "Neden bu kadar çok asker var?" Xui birden sözünün kesilmesiyle aklı karışmış gibi görünse de, "Bende bilmiyorum. Huzuru sağlamaktan daha çok işlerin yolunda gitmesini sağlamak için varlar sanırım. Bilirsin, Çiftlik'i denetleyenler onlar. Kraliçe her şeyin yolunda gitmesine çok özen gösteriyor." Eylül anlamış gibi kafasını salladı.

Eylül'ün hala kolları Xui'nin boynuna dolanmış bir şekilde şehrin içinde süzülmeye devam ediyorlardı. Eylül tam gözlerini askerlerden almıştı ki birden etrafından hızla geçen ışıklı şeyler yüzünden istemsizce bir çığlık attı.

Ellerini birden ona doğru gelen ışık sürüsü nedeniyle Xui'nin omuzlarından çekmiş kafasını korumak için başının etrafına dolamıştı. Etrafından geçen ışıklı şeylerin akıntısıyla biraz geriye doğru sürüklenirken gözlerini açtı. Gördüğü görüntü karşısında gözleri kocaman açıldı. Bu ışıklı şeyler, balıklardı. 

Balıklar korkutucu bir hızla etrafından geçip giderken içinde bulunduğu suyun kaldırma kuvvetiyle yukarı doğru çıkmaya başladı. Sonunda bütün balıklar onu geçtiklerinde anında arkasına döndü ve uzaklaşan balıkları seyre daldı. 

Balıkların pulları ışıltılıydı. Ayrıca tek bir renkten oluşmuyor; pembe, sarı, turuncu, yeşil, mavi renklerinin hepsini pullarının üstünde taşıyorlardı. Eylül suyun etkisiyle yukarı doğru süzülürken açılmış ağzıyla uzaklaşan balıkları seyrediyordu ki Xui'nin kolunu tutmasıyla kafasını ona çevirdi.

Xui, Eylül'ün balıklara tepkisine şaşırmamış; tersine eğlenceli bulmuştu. Xui'nin onu çekişiyle yavaşça yere doğru ilerleyen Eylül hala ağzı açık bir şekilde bakmaya devam ediyordu. "Balıklar ışıldıyor." diye fısıldayabildi en sonunda. 

"Tabi ki ışıldıyorlar." dedi Xui. Eylül'ün anlamaz bakışları karşısında, "Başka türlü burada tarım yapılamazdı." "Ne?.." "Balıkların pullarının üstündeki parıldayan şeylere polen diyoruz. Bitkiler besinlerini onlardan alıyorlar." Xui sanki bu burada yaşayan herkesin bildiği bir şeymiş gibi anlatmıştı fakat Eylül'ün bakışlarından bunu daha önce hiç duymadığını anlıyordu. "Gerçekten çok garipsin..." "P-peki..." 

Xui "Hadi gidelim!" diyerek arkasına dönüp süzülmeye başlamıştı ki, Eylül birden kolundan çekildiğini hissetti. "Ha?"

Az önce gördüğü askerlerden biri şimdi Eylül'ün karşısında duruyordu. Beyaz saçları geri taranmıştı, dış görünüşünden ancak yirmili yaşlarında olduğu çıkarılabilirdi fakat Eylül buradaki insanların yaşam süresini bilmiyordu tabi. Vücudu tam bir askerden beklenecek gibi şekilliydi, açık mavi gözleri ise Eylül'ün bakışlarına sabitlenmişti. Eylül'ün bileklerinde askerde olduğu gibi demir bileklikler olmadığından o anda suda süzülüyor, askere havadan bakıyordu. Aniden karşısına çıkan bu adam karşısında ne diyeceğini şaşırmıştı. Askerin kaslı kolu onu aşağı çekince ayaklarıyla ve tek koluyla olabildiğince aşağıda kalmaya çalıştı. "Aa, bir sorun mu var?"

obesonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin