Antony, her zamanki gibi adımını atmadan önce düşündü. Burası gerçekten bir hapishane miydi yoksa Felix, bu kelimeyi bir metafor olarak mı kullanmıştı? Cevap her ne olursa olsun, içinde bulunduğu binalarda kendisinden hoşlanmayan birkaç insan olduğu kesindi.
Etrafına bakındı. Aradığı şeyi bulduğunda sağındaki duvarın kenarında çömeldi. Diplerde bulunan bej rengindeki tozlara avuç içini daldırdı. Birden fazla kez alkış yaptıktan sonra yüzüne ve ellerine sürdü. Bu hareket, onun ten rengini değiştirerek tanınmasını engelleyecekti.
Şu anlık yapması gerekenler listesi tamamlanmıştı. Önüne baktı ve ikiye ayrılan koridorlardan, şansına güvenerek sağ taraftakine girdi. Gerçi, onun şansı güvenilir miydi?
Solunda bulunan kapının camından içeri baktı. Bu nöbet süresi geçen diğer güvenlik olmalıydı. Koltuğunda oturmuş, ayaklarını masaya uzatmış bir şekilde uyuyordu. Ellerini karnında birleştirdiğine göre oldukça rahat olmalıydı ki, bu da onun uykusunu güçlendiriyordu.
Büyük bir riske girip tedirginlikle kapıyı açtı ve içeri girdi. Birkaç ağır adım atarken dişlerini sıkıyordu. Kolunun uzanabileceği kadar yakın olan askıdan bir ceket alıp geldiği yere geri gitti.
Kendini yeniden koridorda bulduğunda ayaklarını hafifçe yere vurdu. Ses gelmeyince yüzünde gururlu bir gülümseme oluştu. Adım seslerinin çıkmaması için ayakkabılarının altına kauçuk yapıştırmanın önemini bir kez daha anlamıştı. Bir gün bunların işe yarayacağını biliyordu.
Yürümeye başladığı ilk dakikalarda birkaç temizlik görevlisi karşısına çıktı. Her ne kadar yüzünde tozlar olsa da işini şansa bırakmak istemedi. Yüzünü sürekli kaçındı. Etrafta olan bitenleri anlamaya çalıştı ve içten içe kafa yordu.
Bulunduğu yerdeki kişi sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi. Bu nedenle insanlar genellikle rahat olurken, Antony değildi. Az kişinin olduğu bir mekânda uzun süredir durmak kuşku yaratan bir hareketti. Ve buralarda bir kamera olduğu konusunda hiç şüphesi yoktu.
Bu yüzden kendini başka bir şekle koymak adına yürüyüş şeklini değiştirmeye karar verdi ve yoluna devam etti. Artık sağ bacağında sorun var gibi görünüyordu. Sekerek yürüyordu. Sesini de değiştirmenin iyi bir fikir olacağını düşündü. Açık ve kalın sese sahip olan dedektif, kısa süreliğine de olsa sesini kısmıştı. Hasta veya ses tellerinde bir sorun olduğundan, doğuştan böyle konuşuyor gibiydi.
Aniden üst katta bir ses duyuldu. Oldukça gürültülüydü ve insanın kalp atışını hızlandıran türdendi. Konsantre olunduğunda birkaç cümle seçebilmek mümkündü.
"Ne yaptın sen?"
"Sen artık ölü bir adamsın!"
Aynı ses bir kez daha kulaklara hücum etti. Silah sesini andırıyordu. Anlaşılan binada ses yalıtımı yetersizdi. Case meraklıydı. Bir an önce neler olduğunu öğrenmek istiyordu. Bunu, şu "patron" bozuntusunu yakalamak, en azından ondan bilgi almak için bir fırsat olarak görmüştü.
Hemen gözlerini kestirdiği merdivenlere doğru yol aldı ve basamakları ikişer ikişer çıkmayı düşündüğü anda durdu. Unutmaması lazımdı, sekerek çıkmalıydı. Ama sakat insanlar bile bazen hızlı hareket edebilirdi, değil mi?
Üst kata vardığında sesin hangi kapıdan geldiğini çözebilmişti. Yaklaştığı kapının üstünde "Sjef" yazıyordu. Ama bunu daha önce görmüştü... Rüyasında onu Kissena Park'a götüren şifrede. Kafasında soru işaretleri yeniden belirdi.
Kulağını kapıya dayadı. İçeride olup bitenleri duymaya çalışıyordu.
"Dediğim gibi; sana parayı vereceğim. Lütfen şu silahı indir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MR. CASE
Gizem / GerilimYaşadığı korkunç aile trajedisi yüzünden harap olan Antony Case, başkalarının da bu acıyı yaşamaması için dedektiflik yapmaktadır. New York'ta polisin farkına varamadığı kirli işlerin peşine düşen Çoklu Kişilik Bozukluğu hastası olan Case'in maceral...