Somewhere we love

301 50 46
                                    

Benzincilerde araba yıkama yeri olur ya, çocukluğumda orayı severdim. Doktoruma bunu söylediğimizde şaşırmıştı, orada kriz geçirmemin falan gerektiğini tahmin ediyordu. Arabayı saran fırçaların içinden çıkmak ve fırçaların arabayı tekrar kaplayarak temizlemesi; bu çoğu hastada hoş olmayan bir etki yaratırdı.
Ama ben çok eğlenirdim!

Bu yüzden Zayn'in arabası yıkanırken, Zayn'in bana attığı yüzde yüz endişe içeren bakışlarına karşılık, sadece cama yapışıp renkli, kocaman, sabunlu fırçaları izledim. Adeta camları açıp içeri gireceklerdi!

"Bundan korkabileceğini düşünmüştüm," dedi şaşkınlıkla.
"Bundan mı korkacak mışım?" Kahkaha attım. Güldü,

"Pekala Niall, madem öyle."

Araba yıkandıktan sonra her şey yine eski sıkıcı hâline büründü. Araba gidiyordu, nereye bilmiyordum, ve tek istediğim eve gitmekti.
Artık dışarda güvende hissetmiyordum, bence Zayn de bunu biliyordu. Bir haftadır beni dışarı çıkarmaya çalışıyordu ama hep geçiştiriyordum. En sonunda bugün beni sürpriz bir yere götüreceğini söyleyerek bu arabaya bindirmeyi başarmıştı.

Ne kendim evden çıkıyordum, ne de Zayn'in gitmesine izin veriyordum. Babasının çağrılarına rağmen artık bizde kalıyordu benim yüzümden.
Kendimi suçlu hissediyordum bu konuda ama ne yapabilirdim ki? Başka türlü yapamıyordum. Evden çıktığı anda Vicky ile buluşabilirdi. Telefonunu her gün kontrol etmeme rağmen - evet buna izin vermişti, çünkü zorunda kalmıştı - içim rahat etmiyordu. Neyse ki bana kızmıyordu, belki de her şeyi onu çok sevdiğim için yaptığımı tahmin edebiliyordu. Ya da sadece uğraşmak istemiyordu.
"Bak, seni nereye getirdim." sesiyle düşüncelerimden ayrılıp araba camından baktım.

Burası o ormanlık alandı, sadece bizim bildiğimiz kulübenin olduğu. Sevinçle gülümsedim ona dönerken.

"Burayı özlemişim," dedim. Gülümsedi.
"Biliyorum." sonra arabadan indi ve benim kapımı da açtı. Elimi tutup beni tam bir centilmen gibi aşağı indirdi. Bu hareketi üzerine istemsizce dudaklarıma yapışan tatlı gülümsemeyle onun yanında yürüdüm.
Kulübeye vardığımızda kapıyı açtı ve içeri önden girmek için çekildi. İçeri girdim ve tanıdık, sıcak ortamda göz gezdirdim.
"Ne zamandır gelmemiştik," dedim gülümseyerek.
"Sen yokken bir kez gelmiştim," dedi, sesi biraz durgun çıkmıştı. Dönüp ona baktım.
"Neden?"

Omuz silkti, bulunduğumuz durumdan oldukça rahatsız göründü. Bakışlarını yere devirdi. Kaşları çatılmıştı.

"Seni özlemiştim."

Nedense şaşkın gözlerle baktım ona, kalbim hızlanmıştı.
"Zayn..." parmak ucumda yükseldim ve kollarımı boynuna sardım. Gözlerinde gerçek kırıklığı görmüştüm ve bu canımı yakmıştı. Onun acı çektiğini görmüştüm ve bu bana da acı vermişti. O daha iyisini hakediyordu. Şizofren olmayan, ona güvenen, romantik ve eğlenceli birini hakediyordu. Ama o beni seviyordu ve artık emindim ki, gitmesine asla izin vermeyecektim.

"Her şey için özür dilerim sevgilim, biliyorum, seni çok üzüyorum." Dudaklarımı siyah saçlarına sürttüm. Başını eğip boynuma gömdü. Onu daha sıkı sardım.
"Bundan sonra her şey daha iyi olacak, söz veriyorum. Sana güveneceğim, seni mutlu edeceğim." Tüm yüzünü öptüm.
Söylediklerime doğal olarak şaşırmıştı. Benden böyle sözler duymaya alışkın olmadığını biliyordum, ama bunu telafi edecektim. Biz mutlu olacaktık.

"Beni bırakma," dedi güçsüz bir sesle.
"Bana güvenmediğin için, hayal gördüğün için ya da herhangi bir şey için, sadece, bırakma."

"Seni bırakmayacağım," dedim ve dudaklarını tutkuyla öptüm. Bana yavaş hareketlerle karşılık verdi.
Sonra ona sarıldım ve onu benimle birlikte kanepeye yatırdım. İtiraz etmeden başını göğsüme koydu.
Çok güzeldi, şu an her şey mükemmeldi.
Bir süre sadece uzandık. Bu benim için huzur demekti, nadiren tattığım bir histi ve bana ancak Zayn verebiliyordu.

"Saçmalayıp duruyorum," sırıttım.
"Son 19 yıldır, hep saçmalıyorum." Güldüm. Ama o gülmedi, sanırım ona komik gelmemişti.
"Kendin hakkında böyle konuşma," dedi net bir sesle.
"Seni güldürmek içindi," dedim ve yanağına bir öpücük kondurdum. Başını yükseltip şakaklarımı öptü. Tüm hücrelerim titredi, sanki iyileşiyordum, aslında sanki... Hiç hasta olmamıştım bile.
"Saçmalarken de güzelsin," fısıldadı.
"Her şeyin güzel senin. Güzel olmadığını düşündüğün zamanlarda bile..."
Yüzüme sıcak bir gülümseme yayıldı. Beni seviyordu ve bu harika hissettiriyordu, özellikle de ona güvendiğim zamanlarda.

Bu güzel bir kaç saatten sonra, arabada yine eve doğru ilerliyorduk. Bu gün öyle hoşuma gitmişti, öyle moralimi düzeltmişti ki; neredeyse tüm şüphelerim silinmişti.
Başım Zayn'in omzundaydı ve uyukluyordum, arada bir gülen gözleri beni buluyor ve sonra yeniden yola dönüyordu.
"Annem merak etmiş midir sence?" Uykulu bir sesle sordum.
"Hmmm, sanmıyorum. Arada bir mesajlaşıyoruz annenle."
"Güvenlik korumalığımı da yapıyorsun yani?" Güldüm. Bana öpücük attı.
"Her şeyi yaparım ben, istediğin bu olsun."
Sırıtarak kararmış gökyüzüne baktım, yeniden uyuklamaya başlayacaktım ki, ekledi.
"Yine de merak ettiğine eminim sevgilim. Anneler işte, bilirsin."
"Bildiğimden emin olabilirsin," dedim alayla. Sonra biraz tereddüt etsem de, dayanamayıp sordum.
"Sen... Biliyor musun?"
"Neyi? Anneleri mi?" Başımla onayladım.
"Şey..." sırıttı.
"4 yaşıma kadar biliyordum diyelim, o yaşta ne kadar şey biliniyorsa."
"A-Annene ne oldu? İstemiyorsan cevap verme."
"Yok canım, elbette bilmek hakkın." Nefes verdi.
"Annem ve babam, doğum günümde beni akşam lunaparka götürmüşler. Dönüşte araba kaza yapmış."

Kollarımı ona sardım.
"Çok üzgünüm sevgilim," dedim ve başımı omuzuna gömdüm.
"Neyse ya, asma güzel yüzünü." Bana sıcak bir bakış attı.
"4 yaşımdan sonra bunu atlatmak için uzun yıllarım oldu. Yani, artık pek de etkili bir şey değil diyebiliriz."
Cevap vermedim ama nasıl pek de etkili olmayabilirdi ki? Annesini kaybetmişti, kalbinde büyük bir eksik vardı. Gözlerinin derinliklerindeki özlemi şimdi anlıyordum.

Telefonunun çalmasıyla düşüncelerimden ayrıldım. Ekrana baktım, arayan babasıydı. Günlerdir atlatıp durduğu babası.
"Efendim baba?" Dedi küçük bir düşünmenin ardından. Telefonu açtığı için hem mutlu hem mutsuz hissettim, babasıyla sonunda zaman geçirebilecekti ama benimle olamayacaktı.

Biliyorum, çok bencilce düşünüyordum. Hep benimle olsun, başka kimse olmasın istiyordum. Ama bumu değiştiremezdim, böyleydim işte.

Konuşmanın sonunda bana baktı ve beklediğim cümleyi söyledi.
"Babama uğramam lazım," nefes verdi.
"Seni bırakıp eve geçeceğim. Yarın sabah dönerim."

"Babana üzgün olduğumu söyle." dedim suçlulukla dolu bir sesle.
"Neden sen üzgün oluyormuşsun Niall? Ben istedim ve sende kaldım, hepsi bu."
Cevap vermedim ama tabiki benim suçum olduğunu biliyordum, o da biliyordu.

Başımı yeniden omuzuna yasladım ve yine uyuklamaya karar verdim, ama bir şeyler garipti. Bir şey hissediyordum, belki saçma bir histi ama içime korku salıyordu. Bunu düşünmemeye çalıştım. Zayn yarın sabah kollarımda olacak, geçirdiğimiz ayrı saatlerden uzakta olacaktık.

Unidentified /ZiallHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin