Y/N : Bölüm geciktiği için özür dilerim. Bu sene YGS ve LYS'ye gireceğim için zamanımın çoğu dersanede geçiyor maalesef *~*
Lütfen yorumlarınızı yazmayı unutmayın. Diğer bölümü daha hızlı yayınlayacağım. Bu bölüm @damla1044 için! :3
Olaylar çoğu zaman, düşüncelerim ve planlarım doğrultusunda gelişmezdi. Bu duruma öyle alıştırmıştım ki kendimi, artık bir şeyler tahmin ettiğim gibi gittiğinde şaşırıyordum.
Mesela üniversiteye kabul edilmem... Büyük bir sürpriz olmuştu."St Marry Üniversitesi prestijli bir yerdir, hanımefendi. Oğlunuzun notlarından sonra en önemli şey davranışları olacaktır. Bu tür bir ruhsal bozukluğa sahip birini buraya kabul edemeyiz, üzgünüm Bayan Maura."
Ben de orada oturuyordum ama adam ben yokmuşum, sadece annem varmış gibi konuşmuştu.
"Haydi Niall," dedi annem. Sonra ayağa kalktı.
Lise notlarım bu kadar yüksekken kapı kapı üniversite arıyorduk ve hiçbiri de beni kabul etmiyordu.
Ama buna izin vermeyecektim, hastalık elimden çoğu şeyi zaten almıştı, bunu da alamayacaktı."İzninizle, sadece beş dakikanızı alacağım," dedim karşı masada oturan iki adama bakarak. Konuştuğuma şaşırmış görünüyorlardı.
"Öncelikle ben de sizin gibi bir insanım, her zaman da hasta gibi davranmıyorum. Bir alerji hastası gibi düşünün; ama alerji krizi olduğunda kimseye göstermeyen."
"Fakat bu kriz şüphesiz ki bir alerji krizi kadar basit değil," dedi sakallı, kel adam. Derin bir nefes alıp verdim.
"Bu krizin ağırlığı kimin sorunu olmalı beyefendi; sizin mi benim mi? Bunu saklayabildiğim, çevreye yansıtmadığım sürece ne yaşadığım sadece beni, annemi ve doktorumu ilgilendirir."
Ben konuştukça sanki daha çok şaşırıyorlardı ve açıkçası bu hoşuma gidiyordu, onları yeteri kadar şaşırtırsam belki kabul edilirdim.Bir kaç dakikalık sessizlik bana yıllar gibi geldi, anneme ise bakmaya bile çekiniyordum.
"Eğer çevreyi rahatsız edecek herhangi bir davranışınız olursa sizi okuldan atmak zorunda kalırız," dedi adam, sonra nefes verdi.
"Ama pekâlâ, kabul edildiniz."***
"Günaydın anne," dedim kahvaltı masasına oturmadan önce. Bana ışıldayan gözlerle bakarak gülümsedi.
"Günaydın canım. İyi uyuyabildin mi?"
"Evet, sen?"
"Ben de. Oğlum iyi oldukça uykular daha huzurlu oluyor," gülümsedi. Ben de gülümsedim hafifçe. Beynim bu sabah nedense sessizdi ve bu da kolayca iyi olduğumu düşünmemi sağlıyordu.
"Zayn daha gelmedi değil mi?" Diye sordum.
"Hayır canım. Nerede ki?"
"Babasına gitti, bu sabah döneceğini söylemişti."
Sesimdeki azıcık korkuyu annem elbette duymuştu, bunu önlemek için hemen konuştu.
"Daha erken canım, çocuk belki uyanmamıştır bile. Hem babasını da boşluyordu şu sıralar. Aslında onu akşam yemeğine davet etmeliyiz, hem tanışmış oluruz."Zayn'in babasının anneme her şeyi anlatması geldi gözümün önüne. Gerçek değildi ama mümkündü.
"Son zamanlarda çok işi varmış, anne. Hâlâ hacker'ı bulmaya çalışıyorlar." Diye geçiştirdim.
Yemek bittiğinde okula gittim ve her şey garip bir şekilde normaldi, herhangi bir hayal görmeden sıradan bir gün geçirdim. Zayn'in aramasını bekledim ama aramadı.Eve doğru yürürken aklıma burada Luke ile yürüdüğüm anlar geliyordu. Derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapatıp sıktım. Düşünmeyecektim, onu düşünmeyecektim.
Eve geldiğimde annem evde değildi, üstümü değiştirip boş salona geçtim ve kanepeye yayıldım. Saat 7'ye geliyordu. Evde yalnız olmak her ne kadar beni biraz ürpetiyor olsa da bugün son zamanlarda en iyi olduğum gündü, adeta normal bir gün.
Kanepede oturmuş Gossip Girls izlemeye çok dalmıştım ki kapı çaldı. Saate baktım göz ucuyla. 8'di.Fırlayıp açtım kapıyı. Karşımda Zayn duruyordu. Bir gülümseme dudaklarıma yerleşti.
"Sonunda," diye mırıldandım. Bana pek bakmadan içeri girdi, anlayamamıştım. Bu da neydi böyle?"Bir sorun mu var?" Peşinden yürürken sordum. Salonda hızlı bir tur attı, sonra bedenini kanepeye bıraktı.
"Babamı özlemiştim," dedi ifadesiz bir sesle. Anlayışla başımı salladım, ama sanki bir sorun daha vardı. Yanına oturdum.
"Nasıldı?" Diye mırıldandım, kollarımı boynuna sardım ve sıcak bedenini benimkine doğru çektim. Tüm gün onu özlemiştim."Nasıl mı?" Güldü. Şaşkınlıkla ona baktığımda bana alayla sırıtıyordu.
"Nasıl biliyor musun? Ölü!" Bağırdı ve beni üzerinden itti. Donup kalmıştım."N-ne diyorsun?" Gözlerindeki ateş ben konuştukça büyüyordu sanki.
"Duymuyor musun? Öldü!" Tekrar bağırdı. Ayağa kalktım hızla. Kalbim çok hızlı atıyordu.
"Ciddi misin? Baban öldü mü?" Sesim kısık çıkmıştı çünkü babasının ölmüş olmasını düşünmek bile istemiyordum. Yüzüme boş boş baktı, ki bu sırada babasının öldüğünü anladım. Kahverengi gözleri şimdi daha az parlıyordu, irislerindeki tüm ışığın yerini alevler almıştı. Sinirliydi, ama neden?
"Hayatımı mahvettin," dedi bir anda. Ağzım açık kaldı. Acı bir sesle tekrarladı.
"Hayatımı mahvettin."
Gözlerimi kıstım. "Ne yaptım?"
Sesim ağlayacağımın habercisi olarak titremişti ama o ilk kez buna hiç aldırmadı.
"Şirketimizi soydun ve saçmalayıp durdun; haklıydın, hep saçmalıyorsun! Ama en kötüsü ne biliyor musun?" Omuzlarımdan tutup geriye doğru itti.
"Babam senin yüzünden öldü!""Babana bir şey yapmadım!" Bu kez ben bağırdım. Yine güldü. Gülmesi sinirlerimi bozdu çünkü beni burada babasını öldürmekle suçluyordu ve biraz daha gerilirsem kötü şeyler olacaktı.
"Bir şey yapmadın öyle mi?" Başını yana yatırdı. Sonra tane tane konuştu.
"Senden ayrılıyorum Niall, sonsuza dek."
"Hayır, hayır! Saçmalama! Babanı ben öldürmedim Zayn! Babana ne olduğunu bile-"
"Kes," dedi sakin bir sesle. Dolmuş gözlerle ona baktım, ellerim titriyordu.
"Daha fazla sesini duymak istemiyorum." Beni solladı. Peşinden koştum. Ne olduğunu anlamıyordum ama tek bildiğim onun gitmesini istemediğimdi. Önünde durdum.
"Konuşmalıyız, gidersen bunu çözemeyiz," dedim yalvaran bir sesle. Gözlerindeki ateşler aslında her şeyi anlatıyordu, benden nefret ediyordu. Ama anlayamıyordum, kafayı yemek üzereydim.
"Konuşacak bir şeyimiz yok. Siktir git hayatımdan." Kapıdan çıktı. Arkasından bakakaldım.Hayal miydi? Öyle umuyordum.
Oturdum ve başımı ellerimin arasına aldım, derin nefesler alıp verdim.Gerçek değildi, gerçek değildi, gerçek değildi...
Gözyaşlarım akmaya başlarken de içimden bu cümleyi tekrar ediyordum, ama ağlamamı durduramıyordum. Hayatından siktirip gitmemi söylemişti ve bu belki de gerçekti? Belki de hayal değildi.
Çığlık attım aniden. Gerçek olup olmadığını bile bilmiyordum!Ve sonra, aklıma bilmeme ihtimalimin olduğu başka bir konu daha geldi.
Onun babasını öldürmediğimden emin miydim?