in my head

135 26 20
                                    

Zaman tahmin ettiğimden daha hızlı geçiyordu, haftalar ve aylar birbirini kovalamıştı. İlk kez, hayatımı tam olarak bir düzene sokmuş gibiydim. Her gün okul, sonrasında kurs, sonrasında ev. Bazen Vicky ile takılıyorduk eve gitmeden önce. Onunla en yakın arkadaşlar olmuştuk ve bu beni ister istemez okulda önemli biri yapmıştı. En popüler kızın en yakın arkadaşı olmak, göz önünde olmak demekti. Bu beni çok korkutuyordu ve bazen gözler üzerimdeyken koşup bir köşeye saklanma ihtiyacı hissediyordum. Fakat inanabiliyor musunuz, asla kötü şeyler olmuyordu, ne bir kriz, ne de ciddi bir halüsinasyon. Beynim beni adeta rahat bırakmıştı, bu konuda öyle mutluydum ki. Sahip olduğum bu mükemmel hayatı seviyor ve asla eskiye dönmek istemiyordum. Tüm bunlar başlamadan önce, istediğim hayat tam da buydu.

Ama... Bazen Zayn'i özlüyordum. Onun ne yaptığını merak ediyor ve Vicky'e soruyordum. Her defasında da aynı cevabı alıyordum; şirketin başında, çok yoğun çalıştığını söylüyordu. Parayı onlara geri verdikten sonra Zayn tüm işleri babasının yerine geçerek ele almıştı. Aslında emin olamasam da, iyi zaman geçirdiğini tahmin ediyordum. Para sıkıntısı fazlasıyla bitmiş, eskisi gibi çok zengin olmuştu ve emrinde olan kocaman bir şirketi vardı. İçimden bir ses onun da beni özlediğini söylese de aldırmıyordum. Para demek bir sürü kız demekti. Çevresinde kim bilir kimler vardı Zayn'in şimdi. Eski arkadaşlarına da kavuşmuştu. Beni düşünecek vakti bile olduğunu sanmıyordum, böyle hayaller kurmak için aptal olmak gerekirdi.
Onu artık sevmediğimi söyleyen bendim fakat benden ayrılan oydu. O gün neredeyse "kaçmış" ve sonra ne aramış ne de mesaj atmıştı. Bense onu ertesi sabah aramıştım ama ulaşamayınca bir daha aramamıştım.
Ona karşı bazı şeyleri eskisi gibi hissetmediğimi söylerken onu suçlayıcı konuşmuştum. Bir inkâr ya da açıklama beklerken Zayn aniden konuyu kabullenmiş ve gitmişti. Bu kadar kolay biteceğini bilmiyordum... En azından bir tartışmaya değmez miydim? Bir isyana, hatta küçük bir sorgulamaya bile?

Zayn yalan söylemişti.
Beni sevmiyordu, duyguları sabit falan değildi. Beni sevseydi savaşırdı, öylece gitmezdi. En azından bana bir mesaj atardı. Nasıl olduğumu bile merak etmemesi aslında içten içe sinirlerimi bozuyordu. Belki de ben bu saçma düşüncelerle kafa yorarken, o BMW'sinde bir başkasıyla akşam yemeğine gidiyordu. Hatta belki beni götürdüğü gibi, Soho'da, o lüks restorana...
Onum arkasından bakıyor gibi hissettim bir an pencereden bakarken. Sanki buradan geçip gitmişti ve arkasından öylece bakakalmıştım.

Nedendi bu düşünceler? Onu hala seviyor muydum yoksa? "Belki de..." diye cevapladım kendimi.
Ben odamdan bile dışarı çıkmak istemezken beni yemeğe çıkarışı, kriz dönemimde bile olsak bana arabasını kullandıracak kadar güvenmesi, siyahi bir kadın çok güzel bir şarkı söylerken yediğimiz o romantik akşam yemeği, ve tabiki, sadece bizim bildiğimiz yer.
Bunları özlüyordum. Luke'un gerçek olmadığını bana anlatırkenki telaşı aklıma geliyordu, sonrasında beni öyle güzel öpmüş, öyle güzel sarılmıştı ki bana. Ne zaman Luke'u görsem bana mükemmel bir şekilde dokunmuştu, yakın olmuştu. Dikkatimi sadece kendisinde tutmuştu. Halüsinasyonlar ondan kaçıyorlardı çünkü Zayn hepsini yok ediyordu.

Şimdi o olmadan bu kadar iyi olmam bana bile değişik geliyordu. Sanki... Bir şeyler gereğinden fazla kolay olmuştu.

Çok kolay bitirmişti bizi. Ben de hasta değil gibiydim. Bu iki gerçek de önceden söylense inanmayacağım şeylerdi. Çünkü hayatımda hiç bu kadar uzun süre sanrılardan uzak kalmamıştım. Ve Zayn'le de tanıştığımızdan beri ilk kez bu kadar uzun süredir konuşmuyorduk. İlginç olan kısmı da, ikimizin de bu süreçte iyi olmasıydı.
Belki de beni unutmuştu?
Beni unutan birini böyle derinlemesine düşünmemeliydim.

Kafamda değişik düşüncelerle yataktan kalktım ve mutfağa girdim. Yüzümü yıkamaya gitmeden önce beynimde mahkeme kurulan, sıradan bir pazar sabahıydı.
Yüzüme çarptım soğuk suyu. Başka şeyler düşünmem gerekiyordu.

Mutfağa girdiğimde biraz daha rahatlamıştım. Annemin yaptığı pankekleri mikrodalgadan çıkartıp yemeye başladım. Vicky ile bir saat sonra, sinemada buluşacaktık.

Kapının kilidinin açılma sesi geldi, annem gelmiş olmalıydı. Pankekleri yemeye devam ettim, sinemaya geç kalmak istemiyordum.
"Niall? Tatlım?" Sevecen sesi duyuldu.
"Buradayım anne. Mutfağa gel," dedim biraz yüksek bir sesle.
"Mutfak mı?" Anlayamadığım bir soru yönelttikten sonra girdi içeri. Omzunda bir sırt çantası vardı. Bir an nereden geldiğini bilmediğimi fark ettim, ona ve çantasına tuhaf bir bakış attım.

"Neredeydin anne?"

Yutkundu ve gözlerime sanki ölmek üzere bir hastaymışım gibi baktı. Anlamlandıramıyordum...

"Neler oluyor?"
Tam karşımda, bana doğru eğildi aynı bakışlarla.
"Hayatım, sakin ol. Ben yanındayım tamam mı?"

"Bana ne olduğunu söyler misin?"
Aniden bana sarıldı ve başımı göğsüne gömdü. Şaşkın bir şekilde ben de gevşek bir şekilde sardım kollarımı.
Bu bakışları görmeyeli uzun zaman olmuştu, bu bakışlar içime işlemeyeli uzun zaman olmuştu.

Birkaç dakika sonra geri çekildi ve ağzım açık kaldı.
Ben mutfakta değildim.
Klinikteki odamdaydım.

Y/N : hello, it's me... xD
yaşıyorum! ve hikâyeye devam etmeye karar verdim. hâlâ buralarda olan var mı? ^^

Unidentified /ZiallHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin