ECEM

1.7K 107 19
                                    

Gözlerimi hafifçe araladım. Yine başım dönmüştü ve aynı ağrı saplandıktan sonra bayılmıştım. Kolumda serumlar vardı ve sanırım yoğun bakımdaydım. İçeri yeşil kıyafetlerle Arda girdi. "İyi misin Alya?" dediğinde "Sorun neymiş ?" dedim. "Ufak bi operasyon geçirdin." dedi anlamsız gözlerle ona baktım. "Ufak bi baloncuk varmış. Onu patlatmışlar." dediğinde biraz şaşırmıştım.  Ama belli ki önemli bir şey değil.

"1-2 güne yoğun bakımdan odaya geçiceksin. O zaman biraz daha dinlenmiş olursun. Ablanada yine dağ evine çıkıyoruz dedim oda itiraz etmedi. " dediğinde hiç birşey söyleyemedim dudaklarımı birbirine bastırdım ve kafamı onaylarcasına salladım. Çok iyi yapmıştı bu yoğunlukta bide ablamın benimle uğraşması zor olurdu.

"Sağol" dediğimde neden dercesine kafasını salladı. "Ablamı iyi düşünmüşsün ondan." dedim "Önemli değil ben bekliyor olacağım kapıda odaya geçtiğindede refakatçin ben kalacağım zaten 5 dakika izin verdiler çıkmam gerekiyor şimdi" dedi ve otomatik kapıdan dışarı çıktı.

Sesimi çıkarmadan etrafı izliyordum ve düşünüyordum. Daha başıma ne gelecek neler yaşayacağım diye. Uykum vardı doğrusu biraz uyumak iyi gelir diye düşündüm. Kafamı yastığa koydum ve uykuya daldım.

5 gün sonra

Hastaneden çıkmıştık Arda evin çok kalabalık olduğunu ve hafta sonu tatillerinde yakınları geldiğinde hep beraber gittikleri bi bağ evine beni götüreceğini söyledi. Sesimi çıkarmadan yolu izlemeye koyuldum. Birden aklıma ardanın küçük kız kardeşi geldi. Henüz şehirden çıkmamıştık.

Arda'ya dönüp onun yanına gidelim mi diye soracaktım. "Arda" dedim ağzımın ucuyla evet der gibi bana baktı. "Ya küçük kız kardeşini görmeye mi gitsek ?" dediğimde gözlerinin dolduğunu gördüm. Çok özlemişe benziyordu. Biraz düşündü. Sonra kafasını salladı. Arabayı ilk U dönüşünden döndürdü.

Hastaneye vardığımızda bu hastane bana tanıdık geliyordu. Nerden bilmiyorum ama bişey var gibiydi. İçeri doğru yöneldiğimde ağlayan çocuk sesleri , kaskatı hemşireler , ilginç ilginç bakan doktorlar ve gülümseyen bir bakıcı anne sırayla gözlerime ilişti ve kulaklarım sesleri işitti.

Arda'yı gören herkes başını önüne eğiyordu. Beni ve içimdeki alçak gönüllü Alya'yı kötü etkiliyordu bu haraketler. Hemşire kadın yaklaşınca Arda direk söze girdi "Hanımefendiye Ecem'in odasını gösterin." diye söylendiğinde. Hemşire bana yolu gösterirken bende onu takip ediyordum.

Pembe kapılı bir odaya geldiğimizde yavaşça kapıyı tıklattı hemşire. Ben içeri girerken hemşire kapıyı kapatıp dışarı çıktı. Ecem'in mavi gözleri derin derin bana bakıyordu. Dizlerimin üstüne çöktüm ve Ecem'e sarıldım. Oda sanki beni daha önceden tanıyormuş gibi sıkı sıkı sarıldı.

Bu minik bedene o kadar çok yük yüklenmişti ki. Hepsini taşımaya çalışıyordu. Ona rağmen insanlara çok sıcak kanlıydı. "Sen çok güzelsin" dediğinde gözlerim açık onu izliyordum. "Benim anneme çok benziyorsun. Biliyor musun oda böyle güzel ve senin gibi yumuşacık saçları var." dediğinde boğazıma düğümlenen bi his olduğunu hissettim.

Bir çocuğa annesinin yokluğunu kabullendirmekten daha zor bir kavram yok Dünyada. Şimdi annesinin onu bırakamayacağına inandırdığı bi çocuğu nasıl ikna edebiliriz ki bırakıldığına. Aklım almıyor.

Ecem sürekli benimle sohbet ediyordu. Saçlarımla oynuyor , öpüyor , gülüyor , eğleniyordu. Ben ise içimdeki hüzünü ona vurmamaya , göstermemeye çalışıyordum.  Beraber Ecem'le vakit geçirdikten sonra saat epeyce geç olmuştu.

Ecem'in uykusu gelmişti onu uyuttuktan sonra odasından çıktım ve kantine indim. Arda beni orda bekliyordu. Arda sesini çıkarmadan oturduğu masadan kalktı. Kapıda park halindeki arabaya yöneldikten sonra ikimizde arabaya bindik. Bütün yol boyunca sessizlik ortama hakimdi.

Aklıma Ecem geldikçe sinirleniyor ve üzülüyordum. Tamamiyle sinirim ve öfkem hayataydı. O küçücük meleğin bunu yaşamayı istediğini düşünmüyorum. Ama hayat bazen yaşamak istemediklerimizi bize zorla kabul ettirir.

Arda direksiyonu kemikli elleriyle sıkı sıkı kavramıştı. Ona baktığımıda hırs ve öfke vücudunu ele geçirmiş gibi hissediyordum. Tamamiyle buz gibi bi insandı bana yalnızca topu topu 2 kere insan gibi davranmıştı.

"Arda" dememle beraber arabadaki sessizlik bozulmuştu. "Hı" dedi. "Bi sorun mu var ?" dediğimde kafasını sağa sola salladı ve yoluna devam ediyordu. Ben ise "peki" diyerek konuyu kapattım. Dağ evine vardığımızda ikimizde arabadan inip eve yürümeye başladık.

Eve girdiğimizde hemen yukarıdaki odaya çıktım ve üzerime dar pantolonumdan kurtulabilmek için bi eşofman giydim. Kafamı yastığa koyduğumda Arda'da aşağıda eşofmanlarını giymiş yanıma gelmişti. Yanıma uzandıktan sonra ikimizde tavanı seyrediyorduk.

Sessizlik ortama hakimken çantamdan gelen sesle telefonumun çaldığını anladım ve telefonuma yöneldim. Elime aldığım telefonda numaranın yazmadığını gördüm. Ardaya çaktırmadan telefonu açtım ve karşıdaki kişiyle konuşmaya başladık.

"Efendim" dediğimde gelen ses biraz boğuktu. "Nasılsın Alya diye seninle konuşmayı çok isterdim ama o kadar vaktim yok prenses. Şimdi seninle bir anlaşma yapacağız." dediğinde salak saçma telefon görüşmesine uyup bide o anlaşmayı dinleyecek halim yoktu. Arda'ya çaktırmadan "hayır" dediğimde telefondaki kişi "Alyacım iyi düşün isterim. Arda'nın boynundaki detaya bakmadan karar verme" dediğinde başta anlamamıştım ta ki Arda'nın boynundaki silah lazerini görene kadar , ufak bir telaşa kapılsamda soğuk kanlılığımı en yüksek seviyede tutmaya çalışıyordum. "Evet dinliyorum" dediğimde karşıdaki ses anında cevap verdi. "Şimdi güzelim sen aşağı iniyorsun ama bundan kimsenin haberi olmayacak. Su içmeye iniyorum diyebilirsin mesela. Geliyorsun ve kapıyı açıp çıkıyorsun. Ben seni kapıda bekliyor olacağım." dediğinde telefon kapandı.

Arda'ya "ben su içmeye iniyorum. " dediğimde kafasını salladı. Lazer hala Arda'nın boynundaydı. Gözlerim dolmuştu, ellerim titriyordu ve ayaklarım git gide daha çok uyuşuyordu. Ne yapacağımı bilmeden aşağı indim.

Dış kapıya hemen yönelmedim. Önce bir bardak su içtim ve Arda tedirgin olup gelmesin diye su bardağını sert bir şekilde tezgaha koydum. Sanki mutfakta bir şeylerle uğraşıyormuşum gibi dursun istedim.

Dış kapıya doğru ilerledim. Ayakkabılarımı ayağıma geçirdikten sonra yavaşça kilidi açtım. Kapıyı sonuna kadar açmıştım. Dışarı bi adım atmamla bi anda elini ağzıma koyup beni kapının kolonlarına yaslayan birisinin yükü üstüme çökmüştü. Beni tutan Ege'ydi. Bunu algılamaya çalışırken ise arkadan duyduğum ses ise Arda'ya aitti. Ege belinden çıkardığı silahı kafama dayadı. Arda ise hem beni bırakması için ona bağrıyor hemde bi ton küfürler savuruyordu. Şimdi ise yalnızca ne olacağını izleyecektim. Belki kafamdaki silah patlayacak. Belki başka birine bişey olacak. Sadece bekliyordum.

Gerçekten bana çok kızgınsınız biliyorum ama şuraya başıma gelenleri yazsam bölümden daha uzun olur gerçekten çook üzgünüm ve beni affetmenizi diliyorum umarım nezaketle karşılarsınız sizleri çok seviyorum minnoşlarım iyiki varsınız 💓💋

KARANLIK ŞEHİR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin