The Mask; Peter Parker

I Don't Care

Margo teyzem yavaşça arabayı sürerken okulun şehir dışında olduğunu düşünmüştüm. Bomboş yolda 10'la gidiyordu. Sonunda Lauren düşündüklerimi söyleyince onu tebrik etmek istedim.

"Anne çok yavaş sürüyorsun. Geç kalacağız."

Okula geldiğimizde heyecanla arabadan indim.

"Sizi seviyorum çocuklar."

Margo teyzemin sesini karşıdan gelenler bile duymuştu. Lauren'le anlamsızca birbirimize baktık.

"Bizde seni."

Okuldan içeri girdiğimde eski okulumdan farksız olduğunu gördüm. Kendini beğenmişler, dolapların önünde sırnaşan sevgililer, kimseyi umursamayanlar... Kimse kimsenin umrunda değildi.

Müdürün yanına uğrayıp gerekli bilgileri öğrendim. Kuzenimin olduğunu ve bana okulu tanıtacağınıda söyledim. Yoksa birini seçip bana okulu tanıttıracaktı.

Lauren kendi sınıfına doğru gitti. Bana da kendi sınıfımı göstermişti. Boş bir sıra bulup oturdum. Sınıftakiler bana gözlerini dikmiş bakıyorlardı. Kapıdan içeriye 2 tane çocuk girdi.

"Sus artık Ned."

Kahverengi saçlı çocuk çok bıkmış gibi görünüyordu. Onlara aldırmadan önüme döndüm.

Çok geçmeden öğretmen içeri girdi.

"Bu yeni öğrencimiz Alice Brown. Washington'dan gelmiş. Hoşgeldin Alice."

"Kendini tanıt." Dememişti. Bu öğretmeni çok sevdim.

"Hoşbuldum."

Derste sürekli izlenildiğimi farkediyordum. Adının Peter olduğunu duyduğum çocuk tarafından. Bir süre sonra rahatsız olmaya başlamıştım. Öğretmende bunu anlamış olmalı ki

"Peter orada mısın?"

"E-e-evet Bay...."

Ders bitince koridorda etrafa baka baka dolaşıyordum. Dolabımın olduğu yere gittim. Kitaplarımı koydum. Lauren'i bekliyordum.

"Merhaba ben Peter."

"Merhaba. Ben de Alice."

Elini uzatmış olduğunu uzun bir süre sonra gördüm. Utanarak elini sıktım.

"Ah!"

Niye bu kadar bağırdı bu çocuk? Elini çok mu sıktım?

"Noldu Peter?"

"Fena şekilde elektrik çarptı. Seni çarpmadı mı?"

"Ha-ha-hayır. Beni arkadaşım bekliyor. Gitmeliyim."

Hızlı adımlarla uzaklaştım. Bu gücü nasıl kontrol edeceğimi bir türlü anlayamamıştım. Kastettiğim şey buydu. Ya tehlikeli olursam?

Lauren önümde ellerini sallıyordu.

"Huhuuu. Aklın nerede?"