Nefes nefese kuleye ulaştığımda önünde birkaç dakika durup ve normal bir insan olmasam da biraz daha koşarsam bayılacağımı düşündüm. O kadar susamıştım ki kuruyan dudaklarım çatlıyor, yutkunmam zorlaşıyordu.
"Demek geldin."
Profesör'ün yüzündeki mutluluk tüm sinirlerimi bozmaya yetmişti. Planlarının yolunda gittiğini anladım.
"Beni yukarı çıkarman gerekiyor."
"Memnuniyetle" dediğini duyduktan sonra hızlıca bana yaklaştı ve tüm yıl boyunca yapmak için uğraştığı mekanik kanatlarla yukarı doğru havalandık. Gözlerimi sıkıca kapadım. Saniyeler içerisinde odaya girdiğimizi seslerden anlayabiliyordum.
Ayaklarım yere deyince gözlerimi şiddetle açtım. Gördüğüm manzara korkunçtu. Tony Stark ve Natasha baygın bir şekilde yatıyordu. Birkaç kişi daha vardı fakat adlarını bilmiyordum.
"Hepsini öldüreceğiz."
Dakikalar sonra bir sürü kişiyi katledeceklerdi ve dünyadaki en mutlu insan olabilirlerdi. İlk defa onları bu kadar sevinçli görüyordum.
"B-buna izin..."
Cümlemi tamamlamadan camdan içeri Peter girdi. Attığı ilk ağ Diana'yı bulmuş onu kuleden dışarı atmıştı. Woltverin'in sinirden kıpkırmızı olmuş yüzü karanlıkta bile görülüyordu. Peter eline geçse onu öldürecekti. Eline geçse.
Diana'nın muhtemelen paramparça olmuş bedenini düşünmemeye çalışarak Slash'ı etkisiz hale getirmeye çalışıyordum. Ellerimi havaya kaldırdım ve elektriklerimi hızlıca ona göndermeye başladım. Vücudu o kadar kuvvetliydi ki çoğuna dayanabildi. En sonunda ise ağır bedeni yere düştü. Peter onu ağlarıyla duvara sardı. Oradan çıkması imkansız gibi bir şeydi artık.
Woltverin her şekle girebiliyordu. Dolayısıyla onu kendi haliyle bulup ortadan kaldırmamız çok zordu. Sürekli etrafıma bakıyor, bir türlü onu göremiyordum.
Peter ağlarıyla onu yakalamış bana işaret ediyordu. Sıcak ellerimle Woltverin'in koluna elektrik verdikten sonra baygın bedenini Slash'ın yanına sürükledim.
"O profesör olacak adam nerde?"
Etrafıma iyice baktıktan sonra sessizce Peter'a cevap verdim: "Her yere baktım, yok."
Beni duymamış gibi hızlıca Tony Stark'ın yanına gitti ve nabzını ölçtü.
"Efendim... iyi misiniz? Merak etmeyin yardım gelmek üzeredir."
Tony'nin göz kapakları yavaş yavaş aralanmaya başlamıştı. Peter onunla konuşurken ben de Natasha'nın yanına gittim. Kolunu kurşun sıyırmış olmalıydı. Tişörtümden büyük bir parça yırtıp kolunu sıkıca sardım. Beni gördükten sonra tebessüm etti. Kalkmaya çalışıyordu ama yaralı bedeni her seferinde geriye düşüyordu.
Natasha'nın yanından ayrıldım ve cama doğru ilerledim. Tişörtüm yırtıldığı için esen soğuk rüzgar tüm bedenimi titretiyordu. Kollarımı birleştirip titrememi önlemeye çalıştım.
"Alice... İşimizi zorlaştırıyorsun."
Sağ kanadı tamamen kırılmış olan Profesör kasksız bir şekilde karşımda duruyordu. Napacağımı bilemediğimden karşısında öylece duruyordum.
"Ona zarar vereyim deme."
Profesör, Peter'a sinsice güldükten sonra bir eliyle kolumdan tutup diğer eliyle de ellerime eldiven geçirdi. O kadar sertti ki hiçbir şey yapamıyordum.
"Gel seninle bir anlaşma yapalım Örümcek: Sen bana Tony Stark'ı ver, ben sana Alice'i. Kabul etmeyecek olursan Alice ölür."
Peter'ın ağzından dökülen sözcükleri duyabiliyordum. "H-hayır. Tony Stark'ı veremem."
Kafama silah doğrultulduğunu farkettiğimde gözlerimi kapadım. Peter'ın Profesör'e yalvardığını duyabiliyordum. Yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Gürültü artmaya başlayınca yardımın geldiğini farkettim.
************************
"Verecek ceketim yok ama kostümümdeki ısıtma sistemiyle seni ısıtabilirim."
Peter'ın arkadan gelen mahcup sesiyle irkildim. Birkaç saat önce yaptığı şeyler gözümün önünden hızlıca geçti.
"Soğuktan donacak olsam bile sana şuan sarılmam."
Hâlâ şoktaydım. Profesör tam tetiğe basacakken onu yakalamışlar, Tony, Natasha ve diğerleri de acilen hastaneye götürülmüştü. O kadar yaralı vardı ki bize bakacak zamanları olmamıştı. Koskoca Stark Kulesi'nde ikimiz kalmıştık ve ben soğuktan tir tir titriyordum.
Birkaç dakika sonra Peter'ın sesini yeniden duydum: "Alice lütfen..."
İçeriye girmek için arkamı döndüğümde beklemediğim bir şekilde bana sımsıkı sarıldı. Onu itecek gücüm bile kalmamıştı artık... Gözyaşlarıma hakim olamadığım gibi.
Elleriyle sırtımı yavaşça okşuyordu. Ben ise göğsüne kafamı gömmüş sessizce ağlıyordum. Kostümünden gelen sıcaklık beni biraz olsun kendime getirmemişti.
"Seni götüreyim. Daha fazla burada kalmayalım."
Kafamı göğsünden çektikten sonra hemen arkamı dönüp gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim. Emin olduğum tek şey berbat göründüğümdü.
"Bana sarılman gerekecek. Çok sıkı bir şekilde."
Daha demin "soğuktan donacak olsam bile sana sarılmam" sözümü çiğneyip Peter'ın dediklerini yaptım. O kadar hızlı gidiyordu ki kusmamak için kendimi zor tutuyordum. İlk başta kafamı göğsüne yaslamadığım için boynum kopacaktı. Bu halde olmasaydım benim için güzel bir deneyim olabilirdi.
"Eve bu şekilde gidemeyeceğini ikimiz de biliyoruz."
Peter beni yere bırakınca kendi evimin önünde değil de onun evinin önünde olduğumuzu farketmem uzun sürmedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Mask; Peter Parker
FanfictionOna baktım. Daha doğrusu, maskesine. Parmaklarımı hafifçe maskesinde gezdirdim. "Maskeni çıkarmayacak mısın Spiderman?" "Zamanı geldiğinde kim olduğumu öğreneceksin Alice." ••••••••••