Einaudi, Experience
Keyifli okumalar!
*
Acıya doymayan kalbin arsızlığı, en kötü alışkanlıklardan beterdir. Kendi hissettiğiyle hareket eder, beyni devre dışı bırakır ve işine geldiği gibi davranır. Herkesi saf olmayla suçlar ama en saf kendisidir. Aslında onun ki saflık değil, kör numarası yapmaktır. Belki de korkaklık. Çünkü insan, başkalarını kendinden üstün tutmaya başladığı an, kendi varlığı önemini yitirir, başkası için yaşamaya başlar.
Kendimize neden bunu yapıyorduk? Neden, orta yolu bulup yerimizi bilmiyorduk? Ya başkalarından bir adım önde olma çabalarındayız ya da onun yanında yürüme? Onun gibi görünmeye çalışmak.
Hep, ilgi çeken taraf olma peşindeyiz çünkü insanların gözünde iyi görünmek önemli, nasıl hissettiğimiz değil. Yaradan hepimizi farklı yaratmış. Farklı bir beden, ruh, ses, düşünce...Tamamen kendin olup hayatını yaşamaktansa insanları memnun etmeye çalışmak, bana göre yalnız kalmama içgüdüsü.
"Ne düşünüyorsun yine?"
"Hiç, hiçbir şey. Sen yine incecik giyinmişsin, al bakayım şu montu." Deyip siyah montumu omuzlarımdan sıyırıp Umut'un omuzlarına bıraktım. Benimki de koruma içgüdüsüydü.
"İris, sen üşüyeceksin," dedi ve montu üstünden atıp bana uzattı. Umut'un bu davranışları hem içimi sıcacık ediyor hem de sinirlendiriyordu. Lafımı ikiletmesini sevmiyordum. Tek seferde söz dinlese olmuyor muydu? Bir şey demeden montu cılız vücudunun üzerine atıp bir şey demesine izin vermeden fermuarı çektim. Kolları içeride kalmıştı ama umursamamıştım. Benim için önemli değildi, hem üşümeyi seviyorum. Sarhoş bir insanı ayıltan soğuk duş gibi ayıltıyordu insanı. Kollarım arkadaşıma sarılmışken bize yaklaşan görevliyle yüzümü Umut'a çevirdim.
Fısıltıyla konuştum. "Bir şey söylerse ben konuşurum, sen karışma, tamam mı?"
Cevap veremeden yetimhanenin güvenlik görevlisi yanımızda bitmişti. Uzun boylu, düşük omuzları olan şişmanca bir adamdı. Adamın çocuklar arasında ki lakabı 'Fıçı Hamdi' idi. Cidden heybetli bir vücudu vardı ama benim ona taktığım isim "Tilki"ydi. Her çocuk bu adamın heybetinden, ağırlığından korksa da beni tedirgin eden bakışlarıydı. Bakışlarında bir hinlik vardı ve birçok kez bu herifi kötü şeyler yaparken görmüştüm.
"Veletler, size demedim mi ben bu saatte dışarı çıkmak yok. Hem size temizlik cezası vermedim mi ben, ne işiniz var burada? "
Umut, sesi yükselmeye başlayan görevlinin bakışlarından kaçmak için kolumun altına saklanmıştı. Kızı böyle korkutmaya hakkı yoktu. Hem cezayı da boşuna almıştık. Fazladan bir ekmek yemekle kim ceza alırdı ki?
O ürkütücü cezalardan almamak için bir şey demeden hızla yemekhaneye gidip paspas atmaya başladık. Umut'un burada ki birçok çocuğun kurduğu gibi hayalleri vardı. Aslında ben sadece Umut'u dinliyordum. Çünkü ben hayallere inanmazdım. Sadece yedi yaşındayken, okuldan çıktığım bir gün beni annemin aldığını ve beraber parka gittiğimizi hayal etmiştim. Hayalimin gerçekleşmediği o gün de, o küçücük yaşımda hayal kurmanın fazlasıyla acıtabileceğini anlamıştım. Bunu Umut'a söylemiştim ama o çok hassas ve hayallerle yaşayan bir kızdı, onu üzmek istemediğimden sadece dinliyor ve kırılmaması için onaylıyordum.
Hayali ikimizin beraber yaşadığı bir evdi ve bu yetimhaneden çıktığında ailesini bulmaktı. Hayalinde ki evin nasıl olacağını anlatırken heyecanını gülümseyerek izliyor, ailesinden bahsedince içimden ileride üzülmemesi için dua ediyordum. Her evlat edinmeye gelen aileden kaçmaya çalışıyor, birbirimizden ayrıldığımızı bile düşünemiyorduk. O benim tek arkadaşımdı ve onun için her şeyi yapardım, o da yapardı. O yüzden birimiz ceza alacaksak bile diğerimizde ceza alabilecek bir şey yapıyordu. Gerçi bu yetimhanede ceza alacak çok şey vardı. Mesela, fazladan yemek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İRİS: ÖLÜ MEVSİMLER SERİSİ
General FictionCaddelerde siren sesleri... Biri doğuyor. Bir kaza oluyor. Belki de biri ölmek üzere.... Yolun karşısında bir kız. Üstünde siyah bir elbise, elbiseden daha siyah saçları rüzgar da uçuşuyor. Yolun diğer karşısında kızdan daha siyah gözleri olan genç...