Ghostly Kisses, Empty Note
Keyifli okumalar!
*
Zihnimi toz bulutu gibi kaplayan düşünceler bir üflemeyle yok olacak gibiydi ama üflemeye mecalim yoktu. Belki de kendimi yavaş yavaş yok etme silahım buydu. Fazla düşünmek. Geçmişi, acı çekmekten zevk alan bir mazoşist gibi kendime hatırlatarak zihnimde beslediğim şeytanı kendime karşı kullanarak.
Düşündüm.
Acaba araştırmakla iyi mi yapıyordum?
Daha fazla düşündüm.
Acaba, düşünmekle bile beni çürüten anılar, geçmişe ait bir insandan daha mı merhametliydi?
Düşünmek eylemi sanki kafamdan bir ton saç varmış gibi başıma ağır geldiğinde kendime bir kahve daha doldurdum. Evin buz gibi olmasına karşın her zaman ki gibi yarı çıplak geziyordum. Kendimce kendimi cezalandırıyordum. Yoksa kendimi cezalandırdığımı sanarak kendime iyi mi davranıyordum?
Bu mümkün değildi, benim hayatım boyunca iyi davranmadığım, en acımasız olduğum kişi kendimdim.
Şekersiz kahveyi yudumlarken kaynar sıcaklıkta ki kupayı kavrayıp cam sehpada çalmaya devam eden telefona bakmadan susturdum. Arayan belliydi. Bencilliğime rağmen kendini düşünmeyi bırakıp, nasıl hissettiğimi düşünen Yiğit.
Haksızlık yaptığımın farkındaydım ama ben kendimi düşünmeye güç bulamazken başkasını düşünmek bana çok ağır bir yük gibi geliyordu. Beni ayakta tutanın öfkem olduğunun farkındaydım ama kendime güçlü olmaya başladığımı ne kadar kanıtlamaya çalışırsam çalışayım, ruhumun renginin çalındığı o zaman zihnime düşer düşmez aynı anı, aynı hislerle yaşıyordum. Bu şey gibiydi, yıllar sonra ailesini bulan bir yetimin çok geçmeden ailesini kaybetmesi gibiydi. Bende ailesiz büyümeye başladığım yıllarda bir dala tutunmuştum ama o dalı kırmışlar, bu dünyada ki varlığımın önemsiz olduğunu göstermişlerdi.
Bu saatten sonra kimse bana varlığımın önemli olduğunu düşündüremezdi.
Kendime bir hak daha tanımayacağımı biliyordum.
Hayatımda varlığı önemli olan tek kişiyi yitirdikten sonra benim için kimsenin varlığının önemi yoktu. İnsanlara hep öfkeliydim ve hepte öyle olacaktım. Affetmeyecek, acımayacaktım. Belki de içimde ki kötülüğe bahane arıyordum.
Yiğit ile tanıştığımdan beri insanlarla oynamış onları dolandırmış ve bunu sırf zevk için yapmıştım. Bunu sadece hak eden insanlara yapmam Yiğit'e göre içimde hala bir parça merhametin olduğunun göstergesiydi. Sessiz kalmıştım.
Elimde ki kupayı salladıkça zifir rengi kahvenin oluşturduğu girdap dün gözlerini yakından gördüğüm o adamı hatırlattı bana. Gözlerinde kara deliği taşıyan ve sanki aynaya bakıyormuş gibi hissettiğim o adam düştü zihnime.
Efran Özgür Arsun.
Düşmanımın oğlu. Kaya Arsun'la karşılaştığım ve merhametsiz ellerine düştüğüm o geceyi hatırladım. Onunda gözleri bir kara delikti ama o öfkeliydi. Ben onu tanımıyordum, hayatımın o kadar mahvetmesine karşın hala tanımıyorum ama bana karşı bitmek bilmez bir öfkesi vardı. Onun gözleriyle karşı karşıya geldiğim her an o kara delik beni biraz daha yutuyor, beni kendi gibi ruhsuz insana dönüştürüyordu. Bazı insanlar sadece kötüydü, bir nedene ihtiyaçları olmadan. Kaya Arsun'da öyleydi ve kurbanı bendim.
Efran'ın da gözlerinde öfke vardı fakat eğer usta bir oyuncu değilse onun öfkesi bana değildi. Onun gözlerinde ki sanki beraber büyümüşüz de sadece ben hatırlamıyormuşum gibiydi, o hatırlıyordu. Bir anlık kendime şaşıracağım bir şey düşündüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İRİS: ÖLÜ MEVSİMLER SERİSİ
Ficción GeneralCaddelerde siren sesleri... Biri doğuyor. Bir kaza oluyor. Belki de biri ölmek üzere.... Yolun karşısında bir kız. Üstünde siyah bir elbise, elbiseden daha siyah saçları rüzgar da uçuşuyor. Yolun diğer karşısında kızdan daha siyah gözleri olan genç...