İndila, S.O.S
Keyifli okumalar!
Lütfen oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın!
*******
Tutsak olmuş şafağın söküldüğünü gören gözlerim, şafağın bile özgürlüğüne her gün belirli bir saatte kavuşması beni gülümseten nadir şeylerdendi. Avuçlarımı yakan tutsaklık artık kalbimi yakmıyordu zira yerini unutmuştum. Ama hâlâ avuçlarımı yakmaya devam ediyordu. Göğüs kafesine mahkum kalbim hissiyatsızlıkla sakince attı.
Bunun olacağını bile bile yaşamaya devam ettim.
Şafağın kızıla boyadığı gökyüzünde olan bakışlarım, dışarısı kadar soğuktu. Saat epey erkendi ve ben yarı çıplak balkonda, göz pınarlarıma çiseleyen yağmurun doldurduğu sahte gözyaşlarıyla dışarıyı izliyordum. Gözlerim acıyordu ama kirpiklerimin birbirine değmemesinde direniyordum.
Tenime değen her damla, şeffaflaşmış bedenime bir dumandan savrulan kül gibi yakıyordu.
Sigara kime aitti bilmiyorum ama o sigara hep vardı.
Çiziklerle dolu avuçlarımı buz gibi balkon tırabzanından ayırıp gerindim. Ruhumu resmettiğim vaktin üzerinden geçmiş ve ortağımın attığı son mesajdan sonra düşüncelere dalmıştım. Düşünmekten, savaşmaktan, gizlenmekten yorulmuştum. Ama bunlara ihtiyacım vardı, duvarlarımın şeffaflaşmasını ve insanların beni görmesini istemiyordum.
Görürlerse yaralarlar, geçmişimi yüzüme vururlardı.
Ne yaralanmaktan korkuyordum ne de geçmişimden.
Tekrar acıyınca ayağa kalkamamaktan, o küçük kız çocuğu olmaktan korkuyordum.
Çıplak ayaklarla soğuk parkelerde yürüyüp içeri girdim. Balkon kapısını kapatmamıştım. Rüzgârı ve yağmuru duymak istiyordum. Gerçekliğine inandığım tek şey; tabiattı. Buz gibi olmuş bir bedenle yavaşça yatağa sırt üstü uzandım. Soğuğu şimdi daha iyi hissetmeye başlamıştım. Rüzgârı canlı hissederken soğuğu hissetmiyordum ama sıcak bir ortama girince soğuk bedenimi bıçak gibi kesiyordu. Hep öyle olmaz mıydı zaten?
Acı ilk başta ağlatır, sonra bedenine kendini alıştırırdı. Daha sonra biri çıkıp gelir, seni sarar ve o zaman acıların kanamaya başlar. Sen biri sarılıncaya kadar acıya sığınırsın, başka çaren yoktur.
Cenin pozisyonunu alıp soğuk kollarımı çıplak bacaklarıma sardım. Vücuduma batan dikenleri umursamayıp kızarmış gözlerimi yumdum. Gözlerimde ki dikenler sivrileştikçe daha sıkı kapattım gözlerimi. Yorulduğumu hissettiğim vakit hatırlattım kendime.
Unutma, senin can borcun var.
Ve bu borcu ödemeden ölürsen, kardeşine ihanet etmiş olursun.
Günahlarım, kefaretini ödeyemeyeceğim kadar fazlaydı ama bu can borcunu günahlarım affedilsin diye değil, kız kardeşimin zihnimin duvarlarına çarpan çığlıklarını susturmak için ödeyecektim.
Soğuk tenimin karıncalandığını hissedebilecek kadar üşüyordum ama soğuk her zaman iyiydi.
Soğuk her zaman vardı.
Kendime sarılarak, içeri doluşan soğukla bir anlık uykuya dalmış ve birkaç saat uyumuştum. Pek fazla uyuyan biri değildim çünkü uyuyamıyordum. Kafamın içinde yaşayan şeytanın aldığı nefesleri net bir şekilde duymak beni deli ediyordu. Kötü olduğumu biliyordum ama kabul etmek kız kardeşimi küstürür diye korkuyordum. En azından burada olsaydı küserdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İRİS: ÖLÜ MEVSİMLER SERİSİ
Fiksi UmumCaddelerde siren sesleri... Biri doğuyor. Bir kaza oluyor. Belki de biri ölmek üzere.... Yolun karşısında bir kız. Üstünde siyah bir elbise, elbiseden daha siyah saçları rüzgar da uçuşuyor. Yolun diğer karşısında kızdan daha siyah gözleri olan genç...