Jong In,güneş ışıklarının Kyungsoo'nun vücudunda gezintiye çıkıp dalgalanmasını izlerken burnuna küçük bir öpücük kondurdu.Kyungsoo burnuna temas eden sıcaklıkla hafif bir şekilde gözlerini aralayıp karşısında ona doğru gülen adama , oda sade bir gülümseme verdi. Jong In kollarını genişçe açıp Kyungsoo'ya sarıldı.İkiside şu dünyada her şeye sahipmiş gibi hissediyordu.Mutluluk..Belkide sahip olunası en zor şeydi.Ama sahiplerdi ve her şey kıskanılası derecede iyi gidiyordu.
''Soo..'' erkeksi ve yeni kalkmanın verdiği boğuk ses tonuyla konuştu Jong In.
''H-hı?'' cevap beklemiyormuşçasına mırıldandı Kyungsoo.
''Ben hep biliyorsun işte yanımdan ayrılmanı istemiyorum hiç bir zaman.''
Kyungsoo sırıttı.
''Ayrılma gibi bir niyetim yok zaten.''
''Yani demek istediğim ayrı bir eve çıksak ? Babam..Görmeye bile dayanamazken artık burda durmak istemiyorum.Ve sen.Sadece senin olduğun bir ev.''
''Kulağa hoş geliyor.'' diyerek cevapladı Soo.
Jong In Soo'nun bedeninde sıyrılıp hızla doğruldu.
''Ciddi misin ? Yani sana uyar mı ? Hı ? ''
''Hey sakin ol Jong In-ah.'' Kyungsoo'da yatakta doğrulup,sırtına yaslandı ve devam etti.
''Neden olmasın ki bunu bende istiyorum.Buraya gelmeden önce bir eve çıkmıştım ve ilk kez yalnız yaşama tecrübesine erişiyordum ama koca bir bebeğe kahyalık yapmak için buraya geldim.
''Yaa-aah!''
''Bu koca bebeğin yanında olmaktan hoşnut olmadığımı söylemedim,sinirlenme.Her neyse kısacası bende
sadece senle olan bir evde yaşamak isterim.Ama biliyorsun henüz 19 yaşındasın ve.Ve.. biliyorum
babanla ilişkin iyi değil.Ama biraz daha mı beklemeliyiz ?''
''Hey ben dediğin gibi 19 yaşındayım.Anaokulu çocuğu değil.Babamla ilişkilerimiz uzun zaman
önce öldü ve bunu günyüzüne hiç bir zaman getirmiyoruz.O artık bana karışmıyor , biliyorsun.
Sadece yaşantımın düzelmesi gibisinden bir takım şeyler istiyordu ve moruğun isteği oldu.Seni buldum. Şanslı olmalı.''
''Buna sen şanslı olmalısın.'' gözlerini açarak konuştu Soo.
''Ah-tabiki bebeğim.Ben bu dünyanın en şanslı adamıyım çünkü Baş belası bir kahyam var.''
Jong In Soo'nun yanağına bir öpücük kondurdu.
-------------------------------------------------------------
''Hey bu tablo karşıda durmalı Jong In-ah burda işi ne ?''
''Ah ne var burda da hoş duruyor.''
''Koridorumuz çok küçük ama sen devasa bir tabloyu buraya sokuyorsun , bunu salondaki üçlü koltuğun üzerine asmalıyız.''
''Ah peki Soo , tamaaam.''
Jong In tabloyu kucaklayıp salona doğru geçti çekiç ve bir kaç çiviyide beraberinde götürdü.Soo ise bu esnada mutfağa geçip bardak ve tabakları
kutulardan çıkarıp , tezgaha yığıyordu.Bu işi Jong In'e vermemişti çünkü hala yemek yiyebilecek bir kaç tabağın kalması gerektiğini düşünüyordu.
''A-aahhh ! ''
İçerden gelen iniltili sesle Soo mutfaktan koşarak salona geçti.Jong In yüzünü buruşturmuş parmağını tutuyordu.
''Hey noldu ? İyimisin hı ? Ahh elin , bekle hemen.''
Anlaşılan Jong In çiviyi duvara çakmak yerine , eline bir darbe geçirmişti. Buzdolabındaki buzluktan bir kaçını poşete sarıp hızla Jong In'in yanına geldi.
''Şu buzu elinin üstüne koy ,bekle ,dur aaah , hemen geliyorum.''
Jong In acısını unutup kısa bacaklarıyla etrafta koşturan sevgilisini gülümseyerek izlemeye koyuldu . Sevimli bulmuştu.
Soo ecza dolabından sargı bezi ve bir kaç merhem getirip , tekrar yanına oturdu.
''Ahh biraz kanamış.Getir elini.'''
Jong In usulca parmağını uzattı.
Yaralarını saracak birinin olmasının verdiği güven ne kadarda güzeldi.
Soo merhemi açıp sürdü ve sargı beziyle çevrelerken,
Jong In dudak büzüp , mızmız ses tonuyla konuşmaya başladı.
''Yaa gördün mü ? O tablo orda durmalıydı.Elime bak.''
Bir kaç saniye sonra Soo'dan burun çekme sesi geldi. Ve kafasını kaldırdı.Gözleri dolmuş biçimde konuşmaya başladı.
''Üzgünüm Jong In , benim hatam.''
Jong In affalladı sadece küçük bir çocukmuş gibi konuşuyordu ama muhtemelen Soo ciddiye almıştı ve hatalı olduğu gibisinden bir şeyler zırvalıyordu.
Soo sargı bezini sarmayı başarıp, çekilince,Jong In kollarını açıp sıkıca sarıldı Soo'ya.
''Hey neden ağlıyorsun sevgilim. Bu senin hatan değil benim şapşallığım.Ayrıca en güzelide ne biliyor musun ? ''
Soo geri çekilip dolu gözleriyle Jong In'in gözünün içine bakıp açıklamasını bekliyordu.
''Yaralandığımda,hastalandığımda,sevindiğimde,üzüldüğümde,canım sıkkın olduğunda,yemek yerken,gözlerimi açtığımda sen olacaksın.Bunun böyle olacağını bilmenin verdiği güven şu aptal çekicin verdiği acıyı unutturuyor. Sen sadece benim yanımda ol ve bugün olduğu gibi değer vermeye devam et.''
Jong In sözünü bitirip şaşkın bakışlar atan Kyungsoo'ya bir öpücük verdi.
Ne çok derindi , nede tutkulu.
-Sadece yanımda olmasın.- cümlesinin anlamını barındırdan sevimli bir öpücükten ibaretti.
Kyungsoo öpücükten sonra Jong In'e tekrar sarılıp,kulağına fısıldadı.
''Jong In-ah biliyor musun ? ''
''Neyi ?''
''Sana her gün daha çok aşık oluyorum.''
Jong In gülümsedi.
''Peki en kötüsü ne biliyor musun ?
''H-hı ?'' meraklı bir şekilde sordu Soo.
''Bende her gün seni daha çok tanıyp körü körüne aşık oluyorum. Ne yapacağız Soo ?''
Kyungsoo kıkırdadı ve Jong In'in geniş göğsüne kafasını yaslayıp , gözlerini kapattı ve mırıldandı.
''Ah bu gerçekten kötüymüş..''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Baş Belası Kahya
Fiksi PenggemarTANITIM Jong In : 19 yaşında ailesinin zapt edemediği her gece dışarda sürten, annesini kaybetmenin acısını sürekli babasına bağlayan kendi benliğini kaybetmiş bir genç. KyungSoo :22 yaşında. Ailesinin evinden kendi ayakları üzerinde durabilmek içi...