OYUN |10

2.6K 257 142
                                    

İnsanlar heyecan veya korku anlarında ne yapacaklarını bilemezler normalde. Ben de böyleyim, böyleydim. Ancak az önce duyduğum çığlıklar tam tersi bana yapmam gerekeni hatırlatmıştı.

Koşarak arkaya gitmiştim ve odaya girmiştim. Odaya girdiğimde yerde kanlar vardı. Dilara çığlık çığlığa bağırıyordu ama Cenk tam tersi bir şekilde donmuş gibiydi. Taner de yerde kanlar içinde yatıyordu.

"Taner!"

Bağırarak kapıdan içeri daldım ve yerde yatan kanlı Taner'e doğru eğildim. Boğazında kesikler vardı ve ağzında da kanlar vardı. "Ne olmuş burada?" diye düşünürken Taner ağzından gelen kanlarla birlikte konuşmaya çalışıyordu.

"Kaçın!"

Sesi ve kelimeleri ağzından ve boğazından gelen kanlarla birlikte zor anlaşılıyordu. Ama en sonunda kelimeleri ayırt edebilmiştim. Kaçmamız gerekiyordu, biliyordum. Ama bilmediğim bir şey vardı ki o da nasıl kaçacağımızdı. Bu noktada hiçbirimiz hiçbir şey bilmiyorduk.

Gözlerimden akan su damlacıklarıyla birlikte konuşmaya başladım.

"Seni seviyorum." dedim Taner'in üzerinde eğilerek ve ardından gözlerinin hareketsiz kaldığını ve artık göz kırpmadığını fark ettiğimde hıçkırıklarım da katılmıştı bu yaşlara.

Fakat sonra aklıma gelmişti ki o ve diğerleri bizim yaşamamız için ölmüşlerdi ve sırf bu yüzden bizim yaşamamız gerekiyordu.

Ellerimle gözlerimden akan yaşları sildiğimde yavaşça kalkarak arkamı dönmüştüm ve Cenk ile Dilara'nın da ağlamış olduklarını görünce içimden gelen ağlama hissini zorla da olsa tutmaya çalışmıştım.

"Yas tutmaya vakit yok. Buradan çıkmalıyız." derken başımı öne eğmiştim ve Cenk ile Dilara'nın arasından hızlıca geçmiştim.

Kapıya yaklaştığımda tekrar arkama bakınca Cenk ile Dilara'nın hala yere baktığını fark ettim. Fakat sonra Cenk başını sallayarak arkasına döndü. Dilara da onu takip ediyordu ve birlikte yanıma geldiler.

Cenk yumruk yaptığı elini sıkıyordu. Gözlerinin önünde en yakın dostu ölmüştü sonuçta. Taner...

"Koridorun ne tarafına gidiyoruz?" diyen Dilara biraz daha sakindi. Ama konuşurken arada gelen hıçkırıkları pek de engelleyememişti.

"Sağ tarafa yani geldiğimiz yöne gidelim."

Cenk'e katıldığımı başımla onaylarak belli ettikten sonra sağa doğru dönüş yaptım.

Sessiz koridorlarda ritmik ayak sesimiz ve nefes alış-veriş seslerimiz dışında başka bir ses yoktu. Sessizliğimizle yas tutuyor gibiydik. Fakat sonrasında Dilara bir cümle söyleyerek bu sessizliği bozmuştu.

"Taner'in nasıl öldüğünü merak etmiyor musun?"

Dilara'nın bu sözleri beni oldukça derinden etkilemişti. Kelimeler boğazıma tıkılmıştı ve ne konuşacağımı, ne söyleyeceğimi bilemiyordum. Sadece susuyordum. Konuşmak sanki beni öldürecek gibi geliyordu.

"Ezgi?"

Bu sefer konuşan Cenk olmuştu. Belki de artık ben de konuşmalıydım. Belki de konuşmak daha rahat hissettirecekti.

"Öldü işte."

Bu iki kelime ağzımdan bir anda çıkmıştı ve ben de anlayamamıştım dediklerimi. Hissiz, duygusuz birisi mi olmuştum artık? Yoksa sadece acıyı hafifletmek için kısa konuşup, hissiz gibi davranan birisi mi olmuştum? Ne fark ederdi? Zaten her türlü bir kişi ölüyordu.

OYUN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin