Sessizlik...
Sessizlik bu sefer yalnız değildi. İçinde umut vardı. Umut onunlaydı ve onu hiç yalnız bırakmayacaktı belki bir daha.
Koridorlarda hızlı hızlı ilerliyorduk. En başa dönüyorduk ve bu sefer kimseye zarar gelmeden bu işi bitirmeliydik.
Koridorda yürürken arkadan gelen sesle hızlıca arkama döndüm. Dilara yorulmuştu ve kendini yere bırakmıştı. Cenk de bir kolundan tutmuştu ve kalkmasını bekliyordu. Sessiz adımlarla yanlarına yaklaştım ve Dilara'nın yanına eğildim.
"Belki de biraz dinlenmeliyiz. Görünüşe göre arkadan gelen de yok." derken bir an olsun kimsenin gelmeyeceğine inandırdım kendimi. Belki de doğruydu ve kimse gelmeyecekti.
"Peki, biraz dinlenelim." dedi Cenk ve o da yere oturdu.
"Buradan çıktığımızda ne olacak?" diyen Dilara sessizliği bozmuştu.
Gerçek anlamda bu soruyu düşündüm. Ne olacaktı? Öylece yaşamaya devam mı edecektik? Peki ya Taner, Mert, Elif? Onlara ne olacaktı? Buradan canlı çıkmalıydık. Aksi takdirde ölen üç arkadaşımız bir hiç uğruna ölmüş olacaklardı. Onlar için yaşamalıydık ve onlar için buradan canlı çıkmalıydık.
"Onu çıktığımızda düşünürüz. Şuradan çıkalım da."
Cenk haklıydı aslında. Bu şimdinin sorunu değildi. Şimdinin sorunu canlı kalmak ve sinyalin çektiği odayı bulmak olacaktı.
"Haklısın. Ama o sinyal odasını bulmamız gerekiyor." sesim titremişti. Çünkü bulabilecek miydik bilemiyordum.
"Dinlenmeniz bittiğinde dediğim gibi en başa gideriz. Geldiğimiz yere ve oralarda sinyali buluruz."
Başımla Cenk'i onayladım. Başımı yavaşça Dilara'ya çevirdim. Başını Cenk'in omzuna yaslamıştı ve öylece yere bakıyordu. Çok umutsuz görünüyordu. Ayrıca korkuyor gibiydi. Sadece göz kırpıyordu ve başka hiçbir hareketi yoktu.
Cenk'e döndüm tekrardan. O daha umutluydu. Hatta aramızda en çok umutlu olan o olabilirdi. Ancak bir sorun vardı. Cenk ister istemez tedirgin oluyordu. Oraya gittiğimizde bir şey olacağını düşünüyordu ve kimseye bir şey olmasını istemiyordu. Çünkü bu plan ondan çıkmıştı. Aslında birimize bir şey olsa dahi burada bir suçlu olmayacaktı. Ancak Cenk şimdiden suçlu hissediyordu.
Yapacak başka bir şeyimiz yoktu ki. Tek çaremiz bu planı uygulamaktı. Sırt çantamın içinden suyumu çıkardım ve biraz içtim. Dilara'ya kalanını uzattım. Yavaşça şişeyi eline aldı ve kalan suyu içti.
"Haydi bakalım bayanlar, dinlenmeniz bittiyse yolumuz uzun." derken yavaşça ayağa kalktı Cenk ve Dilara'nın elinden tutarak onu kaldırdı.
Onları böyle görünce aklıma bir an Taner geldi. Neredeyse ağlayacaktım ki kendime engel oldum. Başımı çevirerek ayağa kalktım ve sırt çantamı da elime aldım. Omzum tekrar sızlamaya başlamıştı.
Hep beraber yürümeye başladık. Dilara ve Cenk arkada el ele tutuşmuşlardı ve ben de önde yalnız başıma gidiyordum.
Aklıma buraya gelmeden önce Taner'in dedikleri gelmişti bir an. Çok eğlenceli olacak ve çok eğleneceğiz.
Kesinlikle çok eğlenceliydi. (!)En başta geldiğimiz yere geri dönüyorduk ve koridorlarda kanlar vardı. Kimlerin kanları mı? Taner'in kanı. Elif'in, Mert'in kanı.
Buradan canlı çıkabilirsek eğer acaba Elif, Mert ve Taner'in cesetlerini bulabilecek miydik? Onları öylece bırakmıştık. Aslında buna mecburduk. Ama içim hiç rahat değildi. Hiç tereddüt etmeden öldüren bir kişi cesetlere ne yapabilirdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OYUN
Mystery / ThrillerSadece oyun sandığınız şey bir gerçekse? Katil sandığınız kişi de aslında bir kurbansa? Katil kim? Sırada kim var? ﹏﹏﹏﹏﹏﹏﹏﹏﹏﹏﹏﹏﹏﹏ ▶Bir yalanın içinde yürüyoruz. ♔Kapak Tasarımı : @leticiamodi ♔