Az önce gelen mesaj beni duraklatmayı başarmıştı. Onun da istediği bu değil miydi? Beni durdurmak ve zaman kazanmak. Beni öldürebilmek için zaman kazanmak.
Mesajı düşünmeyi bıraktım. Cenk'in de dediği gibi buradan kurtulmalıydım. Her ne olursa olsun asla arkama bakmayacaktım.
"Beni kandıramazsın." dedim fısıltıyla kendi kendime.
Ardından tekrar numarayı girdim ve telefonu kulağıma yaklaştırdığımda çalıştığını ve aradığını fark ettim. Elimde olmadan sevinmiştim fakat sonra tekrar kendime geldim.
Diğer taraftan anında karşılık aldığımda bir anlığına ne diyeceğimi bilememiştim. Sonra kelimeleri birleştirmeyi başardım ve konuştum.
"Merhaba, şimdi size anlatacağım şeyler oldukça garip gelebilir. Daha önceden de bir arkadaşım aramıştı. Oyun alanıyla alakalı bir şeyler. Hatırlıyor musunuz?"
"Bir dakika, kontrol etmem gerekiyor."
Bekliyordum. Hattın diğer tarafından bazı sesler geliyordu. Başka birisiyle konuşuyor gibiydi.
"Orada mısınız?"
"Evet, bekliyorum."
Heyecanlanmıştım. Bu sefer inanmalarını umuyordum.
"Sizin isminiz nedir? Yakın zamanda oldukça fazla kayıp ihbarı aldık."
"Ben Ezgi Altan. Yanımda benimle olan kişilerin isimleri de Taner, Dilara, Elif, Cenk ve Mert. En azından benimle birliktelerdi."
"Evet, kayıp kişilerin isimleriyle sizin isimleriniz tutuyor. Çocuklar bunca zaman neredeydiniz?"
"Dediğim gibi önceden de bir arkadaşım ihbarda bulunmuştu. Oyun bölgesinden bahsetmişti. Fakat siz inanmamıştınız."
Adamdan ses gelmiyordu. Sinyalin gitmiş olduğunu düşünüp korkmuştum. Telefonun ekranına baktım fakat hala çekiyordu ve konuşma sürüyordu.
"Orada mısınız?"
"Çocuklar, sizi kolayca çıkarabileceğimiz bir yere gidin."
"Alana giriş kapısı var. Oraya geliyorum."
Adam şaşırmış gibiydi ve yine ses gelmiyordu. Bu sefer gerçekten de beklemeye karar vermiştim.
"Geliyorum derken?"
"Bunu anlatacak zamanım yok memur bey. Tek söyleyebileceğim hayatımızın tehlikede olduğu. Hayatımın..."
"Oraya geliyoruz. Dediğim yere ulaşın."
Telefonu kapattım ve bir anlığına çok mutlu olmuştum. Kendime hakim olamayarak boş odanın içinde gülmeye başladım. Kendimi deli gibi hissediyordum. Belki de delirmiştim. Çünkü orada arkadaşlarım ölü yatarken benim burada gülmem oldukça garipti.
En azından onlar için hayatta kalmayı başarmıştım. Bir hiç uğruna ölmemişlerdi.
Telefonu çantama attım. Fakat sonra artık ona ihtiyacımın olmadığını düşündüm. Zaten telefon hiçbir yerde çekmiyordu ve artık kurtuluyordum. Çantamın da bana bir faydası olmayacaktı.
Çantayı yere fırlattım ve kapının arkasındaki masanın üzerine çıktım. Kapıya kulağımı yasladım. Dışarıdan bir ses gelip gelmeyeceğini kontrol etmeye çalışıyordum.
Fakat ses yoktu. Bu iyi bir haberdi. Masanın üzerinden indim ve olabildiğince sessiz bir şekilde masayı kapının arkasından çektim. Yavaşça kapıya yaklaştım ve tekrar dinlemeye başladım. Yine ses yoktu. Sessiz olmaya çalışarak kapıyı açtım ve olabildiğince sakin hareketlerle dışarı çıktım.
Koridorda rahatsız edici bir sessizlik vardı. Bu sessizliğe aldırmadan yürümeye başladım. Nereye gideceğimi biliyordum neyse ki ve ilk defa ne yapacağımı biliyordum. Bir planım vardı. Bir kurtuluş planım...
Koridorda yürürken arkamdan bir ses geldi. Başımı çevirdiğimde hiçbir şey yoktu. Adımlarımı hızlandırmaya çalıştım. Ara sıra arkamı dönüp kontrol ediyordum. Bir birleşim noktasına geldiğimde diğer üç koridoru da kontrol ettim. Fakat yine hiçbir şey yoktu. Bu oldukça ilginç gelmişti.
Bu noktayı da geçtikten sonra bu sefer arkamdan bir bağırma sesi duyuldu.
"Ezgi!"
Bu ses o adamın sesiydi. Aldırmadan yürümeye devam ettim.
"Ezgi, dur! Yoksa gerçekleri öğrenmek istemiyor musun?"
Bu sefer durdum. Gitmem gereken yol çok az kalmıştı. Arkamı döndüm ve onu gördüm. Karşımda duruyordu. Yüz şekilleri o kadar tanıdıktı ki. Yüzü oldukça pürüzlüydü. Yeni çıkmış, küçük sakalları vardı yüzünde ve saçları dağılmıştı. Gözlerindeki derin yeşili gördüm. Bu bakışı hatırlıyordum fakat emin olamıyordum. Bu o olamazdı.
"Cenk nerede?"
"Şu erkek arkadaşından mı bahsediyorsun? Polisi aramadan önce gelip bakman gerekirdi."
"Bunu yapmayacağımı biliyorsun."
Sustu. Sonra elindeki çantayı bana fırlattı. Bu çanta benim çantamdı.
"Çantanın içindeki kutuyu hatırlıyorsun. O videoyu izlemek zorundasın. Bunu görmeden ölemezsin."
"Neden bunu istiyorsun? Yoksa sen..."
Cümlemi bitirmeme izin vermedi.
"Sadece aç ve izle."
Çantamdan kutuyu çıkardım ve çantayı bir yere fırlattım. Kutunun içinden kamerayı çıkardım. Bu sefer yapacaktım. Videoyu açtım ve karşımda görmeyi beklediğim şey kaza olmasına rağmen karşımda annem vardı.
"Ezgi, kızım. Seni böyle bir durumda bırakmayı hiç istemiyordum. Üzülmeni engellemeye çalışırken belki de seni çok daha zor bir duruma soktum. Beni affetmeni diliyorum. Baban ölmedi. Öyle bir kaza da olmadı."
Videoyu durdurdum. Gözümden yaşlar akıyordu. Bu sefer engel olmayacaktım. Devam ettirdim. Annemin kaydı bitmişti. Çok farklı bir kayıt geldi. Bir adam konuşuyordu.
"Ezgi. Annen sana hep iyi davrandı. Sanki istenen bir çocukmuşsun gibi davrandı sana. Ama sen istenmeyen bir bebektin. Kazara olan bir bebektin ve benim tüm hayatımı mahvettin. Aslında benim bir karım vardı ve iki tane de çocuğum vardı. Sonra annen geldi. Aramızda olmaması gereken şeyler oldu. Senin yüzünden ailemin arasında kavgalar çıktı ve onları öldürmek zorunda kaldım. Annen de seni benden uzak tutmak için başka bir şehre gönderdi. Çünkü seni öldüreceğimi biliyordu."
Kayıt bitti. Gözyaşlarım yüzünden yanaklarım ıslanmıştı. Kayıttaki kişiyi tanıyordum. Şuanda karşımda duran kişi, kayıttaki kişiydi.
"Baba?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OYUN
Mystery / ThrillerSadece oyun sandığınız şey bir gerçekse? Katil sandığınız kişi de aslında bir kurbansa? Katil kim? Sırada kim var? ﹏﹏﹏﹏﹏﹏﹏﹏﹏﹏﹏﹏﹏﹏ ▶Bir yalanın içinde yürüyoruz. ♔Kapak Tasarımı : @leticiamodi ♔