Yeraltı

484 56 1
                                    

Kapının önünde öylece kalakaldım. Sinirim yerini şaşkınlığa bırakmıştı. Gözleriyle içeriyi işaret ettiğinde tatlı tatlı gülümsüyordu.

Uyuyamadığıma göre beyefendinin derdi neymiş öğrenebilirdim.

"Kahven var mı?"

Kafasını evet anlamında salladı. Ve girmem için kapıyı daha fazla açtı. 

Terliklerimi kapı eşiğine bırakıp içeri girdim. Holun karşısındaki salona geçtim. O da salonun kapısından başını uzatıp konuştu.

"Kahven nasıl olsun?"

"Şekerli." 

Başını sallayıp mutfağa geçti.

Ben de etrafı inceliyordum. Güzel bir evi vardı. Krem tonlarında duvarları, siyah koltukları..

Zevkli birisi diye içimden geçirdim.

Birkaç dakika sonra elinde iki kahveyle içeri geldi. Karşımdaki koltuğa oturdu ve beyaz kupayı bana uzattı.

"Neden bu kadar sinirlendin kıvırcık?"

İsmimle hitap edilmeyi seviyordum.

"İsmim kıvırcık değil."

Başını bana doğru kaldırdı.

"Peki ismini söylemek ister misin?"

Kahvemden bir yudum aldım.

"Cemre."

Eliyle sehpada daireler çiziyordu. 

"Güzel. Peki sinirinin nedenini açıklayacak mısın?"

Sorduğu soruyu anlamamış gibi bakıyordum. 

"Apartmanı ayağa kaldırdığın için olabilir mi?"

Kahvemden büyük bir yudum daha aldım. Ve cevabını bekler gibi yüzüne baktım.

"Bacağın iyileşti mi diye merak etmiştim."

Bu cümleyi duymamla ağzımdaki kahvenin dışarı püskürmesi bir oldu. Sakinliğim tekrar yerini deliliğe bırakmıştı.

"Ne!? Manyak mısın sen? Bacağımın iyi olup olmadığını kontrol etmek için mi bunca gürültüyü çıkardın? Herkesi uykusundan edeceğine aşağıya inip iyi misin diye sormak aklına gelmedi mi? Bu kadar saçma bir şeyi kim yapar?!"

Gözlerini kaçırmadan cevapladı.

"Hangi dairede yaşadığını bilmiyordum. Hem aşağıya inmek zahmetli bir iş. Senin gelmen daha güzel olur diye düşündüm."

Kan tekrar beynime sıçradı. Benim gelmem daha iyi olurmuş! Bu ne büyük küstahlık. 

"Gelmeyebilirdim. Bu kadar düşüncesiz olamazsın."

Bu dediğimle sırıtmaya başladı. Sinirimi de üst seviyelere çıkarıyordu.

"Gelmeseydin iyileşmediğini anlardım."

En delici bakışlarımdan birini yolladım ona. Aklım almıyordu. Bakışlarını benden kaçırdı. Mahcup bir şekilde konuştu.

"Hoşuna gideceğini düşünmüştüm."

Gittikçe daha fazla saçmalıyordu. 

"Hoşuma gitmedi. Hem de hiç mi hiç hoşuma gitmedi."

Mahcup bakışları git gide artıyordu.

"Peki yapmam bir daha."

Kahvemin son yudumunu da ağzıma götürdüm.

"Tabiki yapmayacaksın."

Gülümseyerek cevap verdi.

"Nasıl istersen kıvırcık."

Bana kıvırcık demesi hoşuma gitmemişti. Koltuktan kalktım. 

"Artık gitsem iyi olacak."

Başını salladı. Ben yürürken arkamdan geliyordu. Kapının önüne geldiğimde sinirim az da olsa geçmişti.

"Kahve için teşekkürler."

Elini kapının üst tarafına koymuştu. Onu incelemeye başladım. Kahverengi gözlü, siyah saçlı, uzun boylu bir adamdı. Gülümsemesi güzeldi. Saçları hafif uzundu. Yakışıklı biriydi.

Onu incelediğimi anladığından olsa gerek sırıtıyordu. Ben de daha fazla durmadım. Arkamı döndüm ve merdivenlerin başına geldiğimde aklıma gelen şeyle tekrar kapıya döndüm. Kapı neredeyse kapanacaktı. Yüzünü göremiyordum. Duyabileceği bir tonda bağırdım.

"Senin adın ne?"

Kapı aralandı. Gri eşofmanını görebiliyordum. Yeşil tişörtüyle hoş gözüküyordu. Ve kapı tekrar açıldı.

"Ali." dedi.

Gülümsedim. O da gülümsedi. Arkamı döndüm ve merdivenlerden aşağıya indim.

Eve girdiğimde Şevval hala uyuyordu. Ben de ses çıkarmadan odama geçtim. Işığı açmadan yatağa girip ellerimi başımın altına aldım.

Ali diye geçirdim içimden. Babamın ismi. Onu çok özlemiştim. Ali'yi de sadece ismi yüzünden bile sevebilirdim. Bana iyi bir arkadaş olurdu. Ama yarın 8'de uyanacağımı hatırlayınca tüm güzel düşüncelerim uçup gitti. Uyu Cemre lütfen uyu...

Sabah uyandığımda kahvaltı hazırdı. Yemeğimizi yedik, hazırlandık ve evden çıktık. Okula vardığımızda kapıda Mert'i gördüm. Yanımıza geldi ve ikimize de kocaman sarıldı. Mert benim çocukluk arkadaşımdı. En yakın arkadaşlarımdan biriydi ve aramızda sadece bir yaş olmasına rağmen bana hep abilik yapmıştı. Harika beatbox yapardı ve dans ederdi. Yani kısacası havalı bir çocuktu. Kimse ondan hukuk kazanmasını beklemiyordu ama yapmıştı. Herkesin çenesini de bir güzel kapattı. Onu çok seviyordum. En çok sarı saçlarını. Bana hep iyi bir kardeş olmuştu. 

"Bugün beni izlemeye geleceksiniz değil mi?"

Yeraltında mekanları vardı. Rap yapar, dans ederlerdi. Mert de bugün sahneye çıkacaktı.

Heyecanla gülümsedi Şevval.

"Geleceğiz tabi ya. Kaçıramayız."

Memnun olmuş halde güldü Mert.

"Hem sizi bir arkadaşımla tanıştıracağım. Şehre yeni geldi. Benimle şarkı söyleyecek bugün."

Uykusuzluktan sözlerine pek kulak asmıyordum. Tamam anlamında başımı sallamakla yetindim.

Bütün günüm yarı uyur- yarı uyanık geçti. Son dersten çıktığımda kapıda bekleyen Mert ve Şevval'le karşılaştım. Tabii ya gidecektik. Rapi seviyordum. Ve gideceğimiz için içten içe çok seviniyordum. Ama Şevval'in bu heyecanına bir anlam verememiştim. Yine de peşlerine takılıp yürüdüm. Mert bir kolunu Şevval'e diğerini de bana attı.

"Charlie melekleriyle yürüyüşte."

Sonra artist artist güldü.

Mekana geldiğimizde bizi bir masaya oturttu ve hazırlanmak için içeri gitti. Arkadaşıyla da çıkışta tanışacağımızı söyledi. Mert'in ismi anons edilene kadar birsürü güzel performans izledik. Sanırsam çok güzel bir gün geçiriyordum.

Ve sonunda dj Mert'in ismini söylediğinde ikimiz de heyecanla yerimizden kalktık. Bütün alkışlar onun içindi.

Mert beatboxuna başladığında herkes ritim tutuyordu. 

Sonra ona eşlik etmek için şarkı söyleyecek kişinin ismini anons ettiler. Arka kapıdan sahneye doğru ilerlerken ağzım bir karış açık ona bakıyordum. 

"Hassiktir ! Ali."

GülümseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin