Kerem'le konuşmamızın ardından neredeyse bir hafta geçmişti ama ne arayan ne soran vardı. Benden bir cevap beklediğini biliyordum ama bu kadar sabırlı olabileceğini de düşünmemiştim. Bu işi olabildiğince uzatmak istiyordum. Çünkıü ilgilenmem gerek o kadar fazla şey vardı ki bu sıralar tek bir damla şeye bile tahammül edemiyordum. Hareketlerim agresifleşmiş, olağan zamandan daha sinirli hareket ediyordum. Fakat istemsizce gelişmesinden dolayı kendimde de suç aramıyordum. Herkesin gel git dönemleri olurdu elbet. Özgür beni öpmesinden sonra birkaç günlüğüne arkadaşına kalmaya gitti. Bu yaptığı çok düşünceli bir davranıştı çünkü aynı ortamda bulunmak bilirsiniz işte biraz tuhaf kaçıyordu. Tabi ki şimdilik. Onu hayatımdan çıkaracak falan değildim. İlk birkaç gün Şevval'in "Ne abim seni öptü mü?!" tepkileriyle geçse de kendimi bu konudan uzak tutmaya çalışıyordum. Sonuçta şantajcı bir avukat tarafından tehdit altındaydım. Ne kadar az düşünürsem o kadar iyi. Ali Ege'ye karşı artık ne kadar daha fazla yoğun duygular beslesem de buna karşılık kendimi ondan biraz soyutlamıştım. Herkes biraz da olsa yabancı geliyordu bana. Elif desen her gün arayıp müstakbel eşiyle ilgili yeni bilgiler veriyordu. Yirmi iki yaşında mühendislik öğrencisi. Tabi sürekli detayları gelince anlatacağını söylüyordu her gün beş saat konuşmuyormuşuz gibi. Kendimi bu sıralar yanında rahat hissettiğim tek kişi Mert'ti ve günlerimin çoğunu onunla geçiriyordum. Çünkü o kimse gibi değildi. Gereksiz sorularla beni boğmaz, rahatsız olduğumu anladığı an susardı. İlgiye ihtiyacım olduğunu farkettiği zaman bana hep kendi kardeşiymişim gibi davranırdı. Beni herkesten daha iyi tanımasının da etkisi vardır tabi ki. Çocukluğumuz aynı mahallede top koşturmakla geçti nasılsa. Ama şu sıralar asla düşünmek istemediğim tek şeydi çocukluk kavramı. Fakat yakın zamanlarda zihnimi bol bol meşgul ediyordu bu konu. Hala kendimi inandıramamış, hala olabileceğine imkan veremiyordum. Ali bilerek, isteyerek üst katıma konmuştu. Tesadüf değildi. Kasıtlıydı. Ah ne kadar da çok isterdim tesadüf olmasını. Ne de güzel olurdu o vakit. Bir sahil kenarında yürürken denk gelseydik de hemencecik tanıyıverseydik birbirimizi. Sahilin ileri kısımlarındaki bir kafeye oturup iki çay içseydik. Konuşsaydık ne var ne yok. Kaybettiğimiz senelere üzülüp güzel günlerimizi yad etseydik. Akşama doğru oturup kumlara seyretseydik güneşin nasıl battığını. Keşke kendi battığım kuyu yerine güneşi görseydim. Gülseydi bana eskisi gibi. Sevseydi beni. Ben de severdim onu o zaman. Şimdikinden daha çok hem de. Yanmasaydı canım böylesiye. Bu sırrı tek başıma sırtlamak zorunda kalmasaydım.
Havanın olağan dışı sıcaklığına rağmen kafamı gömdüğüm yorganın kaldırılmasıyla gözlerimi huzurca araladım. Karşımda pişmiş kelle gibi sırıtan bir Şevval vardı ve çalar saati gözüme sokmaya çalışıyordu. Önce ne yaptığına anlam veremesem saate baktığımda Elif'i havaalanından almayı unuttuğumu farkettim. Geç kalmıştım hem de tam üç saat! Yataktan ok gibi fırlayıp pijamalarımı sağa sola fırlattım. Pantolon ararken yere yapışmayı da ihmal etmedim tabi ki. Bu halime karnını tuta tuta kahkaha atan Şevval'e de güzel bir küfür salladım. Ama kahkahası durmuyordu. Ne kadar salak bir kız Allah'ım. Ama o kadar acele ediyordum ki ona bağırmaya bile vakit bulamamıştım. Kankaların yüz karası. Tam olarak uyumsuzluk üzerine bir konsepte bürünüp alelacele kapıdan çıktım. Ama gördüğüm manzara beni tekrar şok etti. Elif kanepeye oturmuş elinde mısır animasyon filmi seyrediyordu. Anlamayan gözlerle Şevval'e döndüğümde "Salak mısın kızım heralde orda bırakacak halimiz yoktu. Gittik Mert'le aldık." dedi. Küfrümü geri aldım. Bu kadar fazla gülmesini de açıklıyordu elbette. Omzuna bir tane geçirdim. O da bana vurdu. Böyle salak salak dövüşürken kardeşimi unuttuğumu farkedip koltuğa atladım.
"Uyanmışsıııın!" gibisinden büyük bir çığlık attı.
Sarılmaların ardından bana yirminciye sevgilisinin ne kadar harika olduğunu anlattı. Aşk böyle bir şey sanırsam. Salonla birleşik mutfakta oturmuş bizi izleyen Mert'i yanımıza gelene dek farketmemiştim. Elif bir kolunu benim, diğer kolunu da Mert'in omzuna atıp "İstanbul'daki ilk gecemde nereye götürüyorsunuz beni?" diye sordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gülümse
Romanceİçinden gelen, içinden gelen değil mi asıl olan? Pek bilmediğin Hiç görmediğin Bazen sevmediğin Ama senin olan..