Yalnız

126 11 3
                                    

Pencerenin aşağısındaki görüntü felaketti. “Cemre dışarı!” diye bağırıp bağırıp susan, sesi çatallaşmış boğuk boğuk çıkan bir Özgür’le karşılaşmak beklediğim son şeylerdendi açıkçası. Ama hepsinden öte Ali de karşısında duruyordu. Gülmüyordu. Özgür’ün yanına yaklaşıp yumruğu yüzünün ortasını geçirdi. Özgür  yere tükürüp gürültülü bir kahkaha attı ardından. Konuşmaları duyamıyordum. Ama ortada bir kavga yoktu. Sadece tek bir yumruk ve Özgür’ün sesi kesilmeyen bağırmaları. İnsanlardan bazıları pencerelerinden çıkmış onlara bakıyordu. Özgür her iki kelimesinden birince Cemre diye bağırmasından ötürü daha fazla rezil olmaya dayanamayacaktım elbette. Elif’le Şevval çoktan aşağıya inmiş ben ise pencere pervazına yapışmış bir halde donakalmıştım. Hırkamı kaptığım gibi merdivenlerden inmeye başladım. Şu an hissettiğim duygu karmaşasını ömrümde hiçbir zaman yaşadığımı sanmıyorum. Bağırmak istiyorum sesim çıkmıyor. Ağlamak istiyorum gözlerim izin vermiyor. Utanç ve sinirin karışımı bir hışımla açtım demir kapıyı. Kimse beni fark etmemişti elbet. Herkes bir kavga bekliyordu. Özgür’ün gözleri bana çevrilince büyük bir ıslık öttürdü. Onu böylesine iğrenç bulduğum bir anı daha hatırlamıyorum. Yumrular boğazımda birikti. Fısıldar gibi bir sesle “Ne halt ediyorsun sen?” diye sordum. Sesim ağlamaklı çıkmıştı. Elini havaya kaldırdıp sus işareti yaptı. Sonra da sarhoşluğun etkisiyle gülmeye başladı. Onu pek çok kez sarhoş görmüştüm ama hayır. Bu ilkti. Gözleri yerinden kaymış bomboş bakıyordu sanki. Aklıyla düşünemiyordu.

“Sakinleş prenses.  Biz bizeyiz.” Eliyle pencerelere çıkmış insanları gösterip güldü. Komik olduğunu sanıyordu sanırsam. Karşısına geçip dik dik baktım gözlerine. Kimse konuşmuyordu. O sırada gözüm Mert’e takıldı. Ali’nin arabasının önünde durmuş karışmak için benden izin istiyor gibiydi. Elimle gelmemesini işaret ettim. O da başıyla onay verip Elif’in yanına geçti. Kardeşimin gözleri faltaşı gibi açılmış olanları izliyordu. Ama bunun ona keyif verdiği belliydi. Aksiyon kelimesi en çok ona yakışırdı ya zaten. Bir iki adım geriledim. Başımı çevirdim arkaya. Gözgöze geldik Ali’yle. Ona ayrı bir sinir besliyordum ya zaten içimden. “Sen ne yapıyorsun lan asıl?!” diye bağırdım olanca sesimle. “Hadi o içmiş, aklı başında değil. Düşünemiyor. Sen ne halt yemeye ortalığı birbirine katıyorsun?”

Cevap vermedi. Anlamadığım bir şekilde gözlerini devirdi. Bana bakmak istemiyor gibiydi. Sanki beni görmek, benimle konuşmak onu iğrendiriyormuş gibi bir hal aldı. Anlamıyordum. Özgür’ün de Ali’nin de amacını, isteklerini anlamıyordum. Yetişemiyordum hızlarına. Kukla gibi bir oraya bir buraya çekilmekten sıkılmıştım artık.

Özgür ani bir hareketle kolumu tutup kendine çevirdi. Hafiften yağmur çiselemeye başlamıştı. “Görüyor musun?” dedi sesi ciddileşerek. “Görüyor musun sana nasıl davrandığını? Anlamıyor musun Cemre? Sana değer vermediğini göremiyor musun?” Cevap bekleyen bir tonda bitirdi cümlesini. Söyleyecek bir sözüm yoktu oysaki. Ne denebilirdi ki buna? Suskunluğum devam edince tekrarladı. “Sana değer verenin kim olduğunu gör artık. Ya ne hallere geldim sayende. Çocuk gibi yalvartacak mısın beni? Sırf sen üzülme kendini rahatsız hissetme diye sürekli arkadaş rolü kesmekten sıkıldım. Dayanamıyorum artık. Ya yanımdasın sürekli. Dibimdesin. Bikere kokunu çekemiyorum içine. Bu ne kadar zor sen biliyor musun? Ya niye bu kadar istiyorum seni bilmiyorum. Bilsem yemin ederim vazgeçicem ondan ama yok anasını satayım bilmiyorum işte. Sadece yanından ayrıldığım an işkence çekiyormuş gibi hissediyorum. Yerime koy kendini Cemre. Aşk mısın eziyet misin bilemedim ben.”

Tarifsiz bir hal adım tekrar. Hislerini böyle yoğun yaşadığını bilmiyordum. Bir an kendimi yine vicdanımla cebelleşirken buldum. Ama benim bir suçum günahım yok ki. Hiçbir zaman farklı gözle bakmadım ona. Üzülüyorum tabi. İstemem kimseye böyle şeyler yaşatmak ama yapılabilecek başka bir şey yok artık. Kalbi başkasına ait olan biriyle beraber olmayı o nasıl istiyor anlam veremediğim tek şey bu.  Bunca zaman geçti daha önce söyleseymiş ya. Benim elimi kolumu bağlayan bir manzarayla karşı karşıyaydım şu an. Hangi tarafa çeksem sonunda mutsuz olan ben olacaktım. Sinirlerimi zaptetmeyi başardığım an hüznüm devreye giriyordu ve ben neşemi böylesine kaybetmiş olmaktan nefret ediyordum. Özgür'den de Ali'den de nefret ediyordum. İkisini de hiç tanımadığım anlara dönüp hiç buralara gelmiş olmamayı diledim gözlerimi kapatıp Fakat gözlerimi araladığım an bana sırıtırak bakan bir Özgür ile nefretle bakan bir Ali vardı hala karşımda. Yağmur yüzümden aşağı indikçe içime ürpermeler siniyordu. Saçlarım yüzüme yapışmış sırıksıklam olmutum. Herkes ne olacak diye bakıyordu ve yağan yağmur nedense kimseyi rahatsız etmiyordu. 

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 06, 2014 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

GülümseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin