Multimedya Özgür :)
Evlenemez dedim içimden. Evlenmemeli. Daha çok küçük. Benim küçük kardeşim büyüyüp bir kadın olamaz. Sorumluluk sahibi değildir, iş bilmez, aş bilmez. Yapamaz. Kendini böylesine büyük bir boşluğun içine sürükleyemez. Sayısız korkunç ihtimal geçiyor aklımdan. Daha on dokuz yaşında bir kız nasıl kalkar da ben evleneceğim diyebilir. Gittikçe içim sıkılıyor. Ömrümün her saniyesini onu düşünerek geçirdim ben. İyiliğini, mutluluğunu. Şimdi başka bir yere gidip kendi hayatına bu kadar erken atılması...
Ablayım ben. Elimde büyüyen kardeşimi nasıl başkasına teslim edeyim? Daha on bir yaşında enkazın altından ellerimle çıkardığım kardeşimi nasıl bırakayım? Nasıl vereyim başkasına? Asla beni dinlemeyecek, benim kardeşim sonuçta. Ne biliyorsa onu yapacak. Yapsın varsın. Ben yine de elimden geleni yapacağım.
Uyandığımda saat on biri gösteriyordu. İyi okula falan da gitmeyeceğim o zaman. Yatacağım bütün gün, uyuyacağım. Kendimi tekrar uykunun kollarına bıraktığım sırada tepemde uyanmam için bağıran Özgür'ü farketmem çok uzun sürmedi. Bir kere de rahat bırak be çocuk.
"Sana kahvaltı bile hazırladım hep nankörlük ediyorsun."
Sürüne sürüne kalktım yataktan. Hayır pijamalarımı da çıkarmayacağım. Yatağımı da toplamayacağım. Hiçbir şey yapmayacağım.
Ellerimi, yüzümü yıkadıktan sonra kahvaltı masasına geçtim. Kahvaltı yapmayı sevmeyenlere asla anlam verememişimdir. Tabi bu on bir buçuk kahvaltısı.
"Şimdi anlat bakalım prenses dün anlatmadığın evlenme olayını."
Çayım boğazımı yaktı. Konuşmak istemiyordum.
"Küçük Özgür daha. Ne yaptığını bilmiyor. Sürekli ani kararlar verip duruyor sonrasında pişman olmadığını bir kere görmedim. Kesin sarhoş, dövmecinin biriyle evlenecek. Bir yıl içinde de ağlayarak evine dönecek. Ben paylaşmayı sevmiyorum."
Özgür anladığını belirten bir hareket yaptı.
"Sen kıskanıyorsun bence." dedi lokmasını ağzına götürürken.
Kıskanıyordum tabii. Senin de kardeşin tek dayanağın olsa sen de kıskanırdın diye geçirdim içimden.
"Bu hafta sonu gelecek. Tanıştığınızda ona sorarsın artık sorularını."
Özgür bir şey demeden yemeğine devam etti. Dakikalar boyunca çatal bıçak seslerinden başka bir şey duymadım.
Özgür içeriye üstünü giyinmeye gittiği sırada ben de sofrayı topluyordum. Kapıdan kafasını çıkarıp "Üstünü giyin sen de geleceksin." dedi.
Anlamayan gözlerle ona baktım.
"Nereye geleceğim?"
"Yakışıklı futbolcuları izlemeyi seversin diye düşünüyorum."
Ardından artist gülümsemelerinden birini ekledi.
Tabi ki seviyordum. Hangi kız sevmez ki? Ama bugünü uyumaya ayırdığımdan gitmeyecektim.
"Malesef gelemeyeceğim. Dinlenmek istiyorum."
Özgür surat astı. Bu ifadeyi biliyordum. Duygu sömürüsü.
"Zaten gideceğim yakında. Hiç benimle vakit geçirmiyorsun ki. Hep Ege'yle ilgileniyorsun hep onunlasın. Eskiden ne kadar eğlendiğimizi hatırlamanı öneririm."
Haklıydı. Özgür geldiğinde o kadar çok sevinirdim ki. Ama şu sıralar tüm vaktimi Ali'yle geçiriyordum.
"Peki peki." dedim bıkkın bir ifadeyle. "Geleceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gülümse
Romanceİçinden gelen, içinden gelen değil mi asıl olan? Pek bilmediğin Hiç görmediğin Bazen sevmediğin Ama senin olan..