İçeri Gel

530 62 14
                                    

Arkasından bakakaldım. 

Senin yüzünden düştüm aptal. Bacağım acıyor. Niye bir kere daha sormadın? İki kat nasıl çıkacağım?

Allah'ım yardım et. Dallamanın teki yüzünden merdiven boşluğunda yalnız öleceğim.

Yarım saat kadar sonra merdivenin trabzanına yapışmış halde bana bakan Şevval'i gördüm.

Yine ne yaptın be salak der gibiydi.

Yanıma gelirken "Evet Allah'ım beni burada açlıktan öldürmedin ama Şevval'i öldürmesi için gönderdin değil mi? Olsun böylesi daha güzel." diye yukarıya doğru düşüncelerimle cebelleşiyordum. Tam olarak önümde durdu ve sakince tısladı.

"Yine ne yaptın be salak!"

Tanıyorum işte. Ne yaparsın Allah da bana bu yeteneği bahşetmiş. 

Cevap vermedim. Yalvarırcasına kedi bakışları attım ona. Ellerimi uzattığımda beni öyle hızlı yukarı çekti ki tekrar yere düştüm.

"Aağaağağaaahhh"  gibisinden tuhaf bir ses çıkarmıştım.

Bu sefer daha kibarca elini omzuma koydu benim elimi de beline sardı ve merdivenleri çıkmaya çalıştık.

Sadece çalıştık.

On beş dakika sonra sonunda evin kapısını açtı ve üçlü koltuğa kendimi fırlattım. Şevval de aşağıya poşetleri almaya indi.

Yarım saat kadar sonra sofra hazırdı. Yemeğimizi yemeye başladığımızda hala hiç soru sormamıştı. Sorsana be kızım. Niye hiçbir şey merak etmiyorsun.

Dayanamayıp kendim başladım.

"Yere düştüm."

"Biliyorum."

"Merdivenden."

"Neden?"

"Çünkü şarkı söylüyordum."

"Şarkı söylediğin için mi düştün?"

"Hayır."

"Salak mısın?"

"Bana bakıyordu."

"Kim?"

"Bilmiyorum."

"Kalk git şu sofradan."

Aramızda böylesine tuhaf bir diyalog geçmişti. Ben de cevap vermeden tabakları toplamaya başladım. Şevval de gitti televizyonu açtı. Neden bana hiç yardım etmiyordu ki? Bulaşıkları yıkayıp yanına oturdum. Bir Fransız komedisi izliyordu. Ah ne kadar da elit bir kız. Anlamadığım halde izlemeye başladım. Onun kahkahalarla güldüğü sahnelere bön bön bakıyordum. Neye gülüyordu ki? Canım sıkkındı ve hiç benle ilgilenmiyordu. Kalktım ve odama gittim. Pijamalarımı giydim.       Bütün ışıkları kapatıp yatağa girdim. Zifiri karanlık olmadan uyuyamıyordum.

Uykum gelmedi. Ben de tavanı izlemeye başladım.

O kimdi?

Kimin misafiriydi?

Buraya mı taşınmıştı?

Ve niye bu kadar ukalaydı?

Düşüncelerimle olan soru-cevap oyunumu açılan kapı sesi bozdu. Şevvalin silüetini az çok seçebiliyordum. Yatağımın baş ucuna oturdu. Gülümsedi.

"Hadi anlat bakalım nasıl düştün?"

Sorması beni mutlu etmişti. Ben de olanı biteni anlattım. Konuşmam bittiğinde suratı ifadesizdi.

"Vay piç kurusu!"

Bu tepkisiyle şoka uğramıştım. Şaşkınlığımı atamadan gülmeye başladım. Ben güldükçe o da gülüyordu. Kahkahalarımız git gide hızlandı.

"Bu ilk küfrün biliyorsun değil mi?"

Şevval sırıttı.

"Güzel hissettiriyor."

Ben de ona sırıttım.  

"Hadi uyu artık."

Odanın kapısını çekip çıktı. Ben de uyumaya çalışırken yukarıdan gelen müzik sesiyle yerimden sıçradım. Saat gecenin ikisi!

Deli gibi çalan ağır metal beni deliye çevirmişti. Pencereye çıktım ve kafamı dışarıya çıkardım.

"Bana baak! Hey! Yukarıdaki. Ses ver!"

Normalde pencereden yukarıdaki insanla konuşabilirdik ama beni bu seste duyması tabiki imkansızdı. Sinirle kapıya yöneldim. Terliklerimi giyip hızlı hızlı merdivenleri çıkmaya başladım. Sesin geldiği evin kapısını çaldım. Çaldım ve de çalmaya devam ettim.

Kimse açmadı.

Tabi zil sesini de duyamazdı.

Arkamı döndüğümde kapının klik sesiyle tekrar kapıya döndüm.

Kahverengi gözleriyle bana bakıyordu. Yine alayla sırıtıyordu.

"Sen ne yapıyorsun be? Saatten haberin var mı?"

Sinirden köpürmüştüm. Pişkin pişkin gülmesi de sinirimi bozmuştu. 

Ben bağırdıkça gülümsemesi yüzüne daha çok yayıldı.

Eliyle içeriyi gösterdiğinde afalladım.

"Sonunda uyandırabildiysem güzel. İçeri gel."

İçeri gel mi? İçeri gelmemi mi istiyordu. Bu saatte. Pijamalarımla. 

Bunca sesi uyanmam için mi çıkarmıştı?

Halbuki uyumuyordum bile.

Gözlerimi kısıp ona baktım.

"Hastalıklısın sen."

GülümseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin