"Olmuyor... Olmuyor yapamayacağım..."
Ellerimi tuşlardan çekip sandalyeyi devirerek kalktım ve derin nefesler alarak yere çöktüm. Ben hıçkırıklarımın arasında boğulurken Minseok'un elinin sırtımı sıvazladığını hissedebiliyordum.
"Sakin ol, sakin ol tamam mı? Önceden sana dediğim şeyleri düşün Baekhyun. Olmuyor diye bir şey yok, olacak. Ağlama."
"O-Olmuyor işte! P-Parmaklarım tuşlara b-basamıyor bile basmaları g-g-.." kelimeler dudaklarımın arasından dökülmediğinde yine kilitlenmek üzere olduğumu anlamıştım. Dudaklarımın arasından bir hıçkırık daha koyverirken bağırıp olduğum yerde çırpındım ve kendimi Minseok'un kollarının arasına atıp ona sımsıkı sarıldım. Elleri sırtımda bir aşağı bir yukarı geziniyor, ben hıçkırdıkça her şeyin iyi olacağını söylüyordu.
Bir süre öylece ağladım göğsünde, savaşmaktan çok yorulmaya başlamıştım. İki yıl geçmesine geçmişti ama geçerken bana da geçirmişti bir güzel.
"Bugün ara verelim, daha fazla zorlama kendini. Bir şeyler yemek ister misin?"
Bana yardımcı olabilmek için elinden geleni yapıyordu, çalışıyor olsa bile aradığımda hemencecik eve geliyordu. Derin nefesler alıp sakinleşmeye çalışırken hala dudaklarımın arasından güçsüz hıçkırıklarım kaçıyordu.
Kafamı iki yana salladım, aç değildim. Ben sümüklerimi çekip gözyaşlarımı kolumun tersiyle silerken bir süre beni izledi ve sonra kollarımdan tutup ayaklanmamı sağladı.
"Film izleyelim mi?"
Yine kafamı iki yana salladım. "Y-Yalnız kalabilir..." resmen konuşmak için kendimi zorluyordum.
Dediğimi hemencecik anlamış olacak ki, kocaman gülümsedi ve saçlarımı karıştırdı. Gülümsediğinde sincaba benziyordu ciddi anlamda.
"Tamam, biraz dinlen. Ben de evi toparlayıp alışverişe çıkacağım."
Kafamı sallayıp onun çıkmasını bekledim, o çıktıktan sonra kapıyı kapatıp kilitledim ve kenarda dilkkatle beni izleyen Mongryoung'a tebessüm edip kendimi yatağıma attım. Her yerim tir tir titriyordu, piyanonun tuşlarında gezen parmaklarımın isteğimin tamamen dışında hareket etmesi, hatta hareket etmemesi, beni deli ediyordu.
Ben kendimi bildim bileli piyano çalan biriydim, hayatım tamamen bu olmuştu ve çok büyük hayallerim vardı. Liseden mezun olduktan sonra üniversiteye gitmemiştim çünkü gitmek istediğim yer özel bir üniversiteydi ve paraya ihtiyacım vardı. Gitmediğim o sürede çeşitli yerlerde sahneye çıkıp piyano çalmış, ek olarak part-time bir işte çalışmış ve para biriktirmiştim.
Yanlış zamanda yanlış yerde olmak benim şanssızlığımdı.
Eğer o kazayı geçirmeseydim, şu anda üniversitede okuyor ve hayallerime adım adım yaklaşıyor olabilirdim. Ama o kazadan sonra ben, hayallerime giden yolda değil ilerlemek, bir adım bile atamayacak bir hale gelmiştim.
Piyano çalmak benim hayatımdı.
Ama çalamıyordum.
Önceden piyanonun üzerinde ahenkle dans eden parmaklarım şimdi kaskatı kesiliyor, bir tuşa basarken bile tir tir titriyorlardı.
Hayallerimi benden çaldığı için 6 Mayıs gününden nefret ediyordum. Hayallerimi benden çaldığı için o yoldan, o arabadan, o şoförden nefret ediyordum. Hayallerimi benden çaldığı için bu aptal beynimden nefret ediyordum.
Kimse nasıl bir acı içinde olduğumu anlayamıyordu, kimse. Anlayamadıkları için onları suçlamıyordum ama her geçen gün yüreğim cayır cayır yanıyordu benim. Hayallerimin yıkılışını izliyor, enkazın içerisinde hiçbir şey yapamadan aptal gibi oturuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
snowflake | chanbaek
Fanfiction"Her bir kar tanesi kendine özeldir, eşi benzeri yoktur. Sana neden kar tanesi diyorum sanıyorsun? Sen, Byun Baekhyun, benim en eşsiz parçamsın."