«sözler değildi ruhu anlatan, o gül dudakların»

2.6K 323 122
                                    

 ❄  

Ellerim yüreğimden dolup taşan heyecanın etkisiyle tir tir titriyordu. Gerginliğimden dolayı dakika başı ıslatıp durduğum ve gereğinden fazla kızarmış olan dudaklarımı durmaksızın ısırıyor, gözlerimi fıldır fıldır etrafta döndürerek bekliyordum.

Kapının önündeydim, yaz akşamı olmasına rağmen sert bir ayaz hakimdi etrafa ve ben erkenden dışarı fırladığım için, donuyordum. Chanyeol on dakikaya geleceğini söylemiş olsa bile ne benim içeride daha fazla bekleyecek sabrım vardı, ne de olduğum yerde sabit durabilecek kadar sakinliğim.

Neden mi bu kadar heyecanlıyım?

Hiçbir fikrim yok. Kesinlikle, hiçbir fikrim yok. Bir iki gün öncesinde, hatta daha bu sabah fazlasıyla sakinken, buluşma saatimiz yakınlaştıkça aklımı yitirmeme neden olacak kadar yoğun bir heyecan dolanmıştı etrafıma.

Telefonuma bakıp saati sanki daha az önce kontrol etmemişim gibi tekrardan kontrol ettim, ardından telefonu cebime geri bırakıp olduğum yerde hafifçe dikleşerek yola baktım. Oradan gözükecek bir çift farı nasıl da bekliyordum...

Belki de onunla baş başa yemek yiyeceğim için heyecanlıydım, belki de onun karşısında geçmişimin mühürlü kapılarının ardına dem vuracağım için. Yaşadığım şeyleri tekrar tekrar anlatmak bana iyi gelmiyordu lâkin anlatmamak da iyi gelmiyordu, bu ikisinin arasında seçim yapmaya bırakılmıştım ve seçimimi yapmıştım.

Anlatacaktım.

Beni tanısın istiyordum, tıpkı benim onu tanıdığım gibi. Beni görsün istiyordum, öyle sıradan görmek değil bu, dış görünüşümden bahsetmiyorum. Beni, gerçek beni görsün istiyordum. İçimde saklanan o Baekhyun'u gözlerime baktığı an hissetsin istiyordum. Geçmişimi bildiği vakit eminim ki beni görebilecekti.

Ben düşüncelerimin arasında sağa sola savrulurken görme beklentisinde olduğum o bir çift far tam karşımda parladı, benim kalbim bir kere daha yerinden çıkacak gibi oldu. Yavaşça önümde durduğunda ısırdığım dudaklarımı bırakarak hareketlendim ve kapıyı açtım, onun gülümseyen suratı eşliğinde arabasına bindim.

Dışarının aksine sıcacıktı içerisi, Chanyeol'ün yanımda olması daha da sıcak yapıyordu atmosferi.

"Üşüdün mü?" 

Aramızdaki sessizliği yıkıp geçtiğinde hızla kafamı sallayıp yan gözle ona baktım, bu denli sessiz olmamı garip karşılamadığı bozulmayan surat ifadesinden fazlasıyla belliydi. Eh, bir buçuk sene sessiz kalmıştım, şimdi birkaç dakika sessiz kalmışım çok mu? 

"Isınırsın şimdi," diye mırıldandı ısıtıcıyı biraz daha açıp. Ardından arabayı gideceğimiz yere doğru sürmeye başladı, gözlerini yoldan ayırmıyordu. 

Ne demem lazımdı? Bir şey demek zorundaymışım gibi hissetmiyordum, bu yüzden suskunluğumu sürdürme karar aldım. Zaten gittiğimiz yerde konuşacaktım... 

"Heyecanlıyım," dedi birdenbire. "Sen de heyecanlı mısın? Sabahtan beri yerimde duramadım bir an önce akşam olsun diye. Seni görmek istedim. Çok istedim."

Dedikleri içimde bir şeylerin, sanırım fillerin, tepinip çığlıklar atarak midemi ezmesine neden olmuştu. Boğazımı temizleyip gülümsememe engel olmaya çalışırken mırıldandım. "Ben de heyecanlıyım... Alışkanlığımızın dışında bir şeyler yaptığımızda hep böyle oluyor."

"Sadece alışkanlığımızın dışında bir şeyler yaptığımızda mı?" sesinde biraz şaşkınlık tınısı sezdiğim için ona baktım. Kaşları hafifçe çatık, henüz ıslattığı dudakları nefesini dışarı kaçıracak şekilde aralık ve pembeydi. "Ben parka gelirken de heyecanlanıyorum bazen."

snowflake | chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin