«gül dudaklarından dökülen bir melodi»

2.9K 375 71
                                    


Akşam gözlerimi açtığımda içim kıpır kıpırdı, planımı gerçekleştirmeme sadece saatler kaldığı için yerimde duramıyordum. Bu kadar heyecanlanmamda özel bir mana aramıyordum, önceden insanlarla konuşmaktan asla çekinmezdim ama o kazadan sonra tebessüm etmeye bile çekinir olmuştum.

Hazırlandıktan sonra beni parka götürmesi için liseden bir arkadaşımı aramıştım, ilişkimin kesilmediği sayılı insanlardan biriydi.

Şu anda beni o parka götürmekte olan Kim Jongin. Kendisi profesyonel bir baletti, özel dersler veriyordu ve en yakın arkadaşıma abayı yakmış durumdaydı. Bilen tek kişi bendim, ilişkilerine de pek burnumu sokmuyordum. Arkadaşımın da bundan haberi yoktu zaten.

Parkın girişine geldiğimizde arabayı kenara çekti ve dönüp bana baktı.

"Kaç gibi alayım seni? Ya da kendin mi dönersin?"

Yarın doğum günümdü. Parkta durduğum saatler değişiyordu, sabaha kadar durduğum da olmuştu, sadece on dakika durduğum da. Ama yarın, yarın doğum günümdü ve benim için kötü anılarla dolu bir gün olmanın ötesine geçmemişti hiçbir zaman. Yalnız kalmak istiyordum doğum günüme girerken. Eğer o adam bugün gelirse, bir doğum günümü daha beraber geçirmiş olacaktık.

Kafamı iki yana salladım, "Ben dönerim," diye mırıldandım. "Hem Mongryoung yanımda!" kucağımdaki ufaklığın kafasını okşadım ve gülümsedim.

"Tamam o halde. Görüşürüz." kafasını sallayıp tebessüm etti. Mongryoung'un tasmasının ipini tutup kapıyı açtım ve o indikten sonra ben de indim. Ardından ağır adımlarla, tasmasını sıkıca tutarak yürümeye başladım. Mongryoung'a bazen tasma takmıyordum ama çok hareketliydi ve koştuğunda peşinden gitmekte zorluk çekebilirdim. Bu yüzden onu da kendimi de güvene alıyordum tasmasını takarak.

Her zaman oturduğum o banka doğru ilerledim, bazı günler geldiğimde dolu oluyordu ama bugün değildi. Yarın doğum günüm diye evren bana kıyak geçmeye çalışıyordu herhalde.

Banka oturdum ve Mongryoung'un tasmasını açıp etrafta deli gibi koşturmasını izledim. Yerdeki kuşları kovalayıp uçmalarını sağlıyor, yere indiklerinde tekrardan kovalıyordu. Arada bir bana bakıp burada olup olmadığımı kontrol ediyordu ve bunu yaptığı her seferde gülmeme engel olamıyordum.

Hava iyice karardığında o adamın gelip gelmeyeceğini merak etmeye başlamıştım, izlediğim dizilerde ya da okuduğum kitaplardaki gibi, tam onunla konuşacağım gün gelmezse hayatımın klişeliğine bir kere daha lanet okurdum.

Mongryoung ayağımın dibine oturup dinlenirken saniyeler geçmek bilmiyordu, erkenden gelmiştim ve sabırsızlanıyordum. Normalde sabırsızlanmazdım... Bugün onunla konuşacağım için heyecanlanmış olmalıydım. Birbirimizi tanımasak da aramızda bir çeşit garip bir bağ oluşmuştu, sonuçta bir yılı aşkın süredir onun dert kutusuydum.

Mongryoung hevesle ayağa fırlayıp yanıma yerleşen kişinin üzerine atladığında geldiğini anlamıştım. Yere bakmaya devam ederek tebessüm ettim ve arkama iyice yaslandım.

"Küçük canavar seni," diyerek kıkırdadı. Mongryoung sevinçten kudurmuş bir şekilde onun üzerine atlayıp duruyordu. İri elleriyle köpeği sevmesini izledim ve bir şey demedim, kalbim hızlıydı.

"Bugün güzel bir gün, değil mi?" derince bir nefes alıp arkasına yaslandı. Kafamı ondan tarafa çevirmedim, çeviremedim. Boynum kilitlenmiş gibiydi, ilk defa onunla konuşacaktım ve boynum resmen kilitlenip kalmış gibiydi.

"Şu sana önceden bahsettiğim, hatta sık sık bahsettiğim hastam geldi yine bugün. Tedavisinde ciddi bir ilerleme kat ettik ve gerçekten iyi hissediyorum onun düzeldiğini gördükçe... Yeme bozuklukları gerçekten çok güç tedavi ediliyor ama önemli olan umudu asla kaybetmemek. Bir insanın hayatta kalmasını sağlıyor o umut..."

snowflake | chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin