Dayanamadım içimde birikmiş olan yazma isteğine, atayım dedim. Sınava bir haftam kaldı, fazlasıyla heyecanlıyım... Kontrol etme fırsatım olmadı bölümü, hatam varsa şimdiden özürlerimi iletiyorum.
İyi okumalaar!
❄
"Filtre kahveydi, değil mi?"
Elimde çevirmekte olduğum yüzüğü parmağıma geri takarken önüme uzatılan kahveye, ardından kahveyi tutan Kyungsoo'ya baktım ve kafamı sallayıp kendimi zorlayarak bir gülümseme sundum.
"Evet," deyip kahveyi aldım, gerginlikten dolayı buz kesmiş ellerimi ısıtıvermişti hemencecik. Benim ellerim hiç bu kadar soğuk olmamıştı... Baekhyun bana onun soğuk ellerini ellerimle ısıtmamı sevdiğini söylerdi hep, şimdi ise ellerim buz gibiydi. Ona dokunsam üşümesine neden olacaktım, onu ısıtmam gerekirken.
Bu düşüncelerimle kendi kendimi kötü hissettirmiştim tabii ki... Kyungsoo yavaşça karşımdaki sandalyeye yerleşirken kahvemden bir yudum aldım, dilim biraz yanmıştı ama umursamadan bir yudum daha aldım.
Baekhyun filtre kahveden nefret ederdi. Şekersiz olan her şeyden nefret ederdi. Ona bir ev dolusu şeker verseniz, ömrü boyunca onlarla yaşayabilirdi. Ben ise şekeri sevmezdim, hele kahvede şekerden nefret ederdim.
Ben filtre kahve içerken aramızda geçen konuşmalar gelmeye başladı o sırada aklıma.
"Ya, bunu nasıl içiyorsun? Zehir gibi zehir!" ses tonunu hafifçe yükseltirken gülüyor ve elimdeki kahveye iğrentiyle bakıyor.
Bu haline gülerek karşılık verirken onunla uğraşmak için kahveyi burnuna doğru uzattığımda ise elimi ittirip benden uzaklaşıyor ve ciyaklıyor.
"Yapmasana be!"
"Asıl sen o şekerli kahveleri nasıl içiyorsun, benim de aklım bunu almıyor."
Kaşlarımı hafifçe çatarak önce büzdüğü dudaklarına, sonra muzipçe bana diktiği gözlerine bakıyorum.
"Böyle de cevap veremezsin işte, hah."
Kendi kendime gülüp kahvemi kafama dikiyorum, o sırada onun kıkırdamalarını da işitiyorum. Kıkırdamaları eşliğinde içtiğim bu kahve, sanki cennetin ırmaklarından içilen bir suymuş gibi bedenimi huzura boğuyor.
"İyi misin, Chanyeol?"
Kyungsoo'nun sesiyle beraber gözlerimi masadan çekip ona çevirdim, "Galiba," diye mırıldandım. "Sadece... Baekhyun'u bir saniye bile aklımdan atamıyorum."
Anlayışla kafasını sallayıp içeceğinden büyük bir yudum aldı, sessizliğini sürdürdü. Baekhyun ameliyat olduğundan beri Kyungsoo da ben de her günümüzü burada geçiriyorduk, bu yüzden biraz yakınlaşmış ve muhabbet kurmuştuk. Genel olarak sessiz biriydi, düşüncelerimi paylaştığım vakit çoğunlukla sessiz kalıyordu ama dinlediğini ve önemsediğini de hissettiriyordu.
"Her geçen saniye parmaklarımın arasından daha da çok kayıp gidiyor gibi geliyor..." elimi açıp gözlerimi elimde gezdirdim, "Sanki," dedim, "Sanki asla gelmeyecekmiş gibi. Ellerimin soğuk olması bile beni korkutuyor biliyor musun?"
Gözlerimi ona çevirdiğimde dikkatle bana baktığını gördüm, kaşları hafifçe çatılmıştı.
"Onun elleri hep soğuk olurdu. Benim ellerim bu zamana kadar bir kere bile soğuk olmadı. Ama şimdi buz gibi, baksana..."
Derince bir nefes bıraktım sıkıntılı düşüncelerim eşliğinde.
"Bu bile onun gitme ihtimalini hissettiriyor bana... Doktorlar her ne kadar olumlu şeyler söylese de endişelerime engel olamıyorum."
"Biz bu endişeleri neredeyse atlattık ama sen atlatamadın, biliyorum," düşük bir ses tonuyla konuştuğunda arkama yaslanıp ona baktım. "Kendini hırpalama. O iyi olacak. Dün gördün, gözlerini kaç kere kırpıştırdı. Çok az kaldı."
Haklıydı. Hayati fonksiyonları gün geçtikçe iyiye gidiyordu ve makinelere ihtiyaç duymuyordu artık, normal odaya bile alınmıştı. Sadece uyanmasını bekliyorduk, tek yapması gereken gözlerini açmaktı.
Bir şey demeyip sessizliğimi sürdürdüm, aynı benim gibi o da uzun bir süre sessiz kaldı ve kahvelerimizi içtik. Aklım çok fazla şeyle doluydu ve bunları paylaşabileceğim kimsem yoktu, Baekhyun dışında. Aklımdakileri paylaşmaya hazır hissettiğim tek kişi oydu, bu zamana kadar kimseye kendimi tam olarak açamamış ve açmayı da istememiştim ancak Baekhyun'a kendimi açma düşüncesi çok iyi hissettiriyordu.
O kendini bana açmıştı, ben de kendimi ona açacaktım. Kendime bir söz vermiştim. Uyandığı vakit ona bu zamana kadar yaşamadığı her şeyi yaşatacak ve hayatını dolu dolu yaşamasını sağlayacaktım. Onu dünyanın en mutlu insanı yapmak için her şeyi göze almaya hazırdım.
Birkaç saat daha bu şekilde boş boş oturarak zaman geçirdikten sonra Kyungsoo yanımdan gitmişti, ben de ağır hareketlerle ayaklandım ve hastanenin bahçesine doğru yürümeye başladım. Havada hafif bir kasvet vardı, arada ufak damlalar yeryüzüyle buluşuyordu.
Henüz ıslanmamış olan bir bankın üzerini elimle sildim ve oturup arkama yaslandım, gözlerimi etrafta dolanan insanların üzerinde gezdirdim uzun bir süre. Bu Baekhyun ile ortak bir özelliğimizdi, sürekli insanları gözlemlerdik. Gördüğüm her gözde, o gözlerin ardından ne gibi hikayeler yattığını düşünürdüm. Kim bilir neler yaşamıştı, ne mutlulukları olmuş ve o mutlulukları gölgede bırakan ne acıları olmuştu? Her insanın hikayesi birbirinden farklıydı sonuçta ve hepimiz bambaşka yolları seçerek yaşıyorduk.
Bunca insanda hayat akışında ortak olan tek şey duygular olsa gerekti. Doğum ve ölüm dışında, tüm insanlar bir duygu okyanusunda savrularak geçirirlerdi hayatlarını.
Kendi kendime yaptığım gözlemlerim, aklıma birini aramam gerektiği geldiğinde son buldu. Hızla cebimde şarjı bitmek üzere olan telefonumu çıkardım ve son aramalara girip derslerime benim yerime giren stajyerimi aradım.
İlk çalışta açmıştı.
"Efendim?"
"Hey, nasıl gidiyor diye sormak istedim."
"İyi gidiyor, endişelenmeyin Bay Park. Öğrenciler de durumun farkındalar, geçmiş olsun dileklerini iletmemi söylediler."
Dudaklarıma buruk bir tebessüm yayılırken sanki o görecekmiş gibi kafamı salladım, "Sen de teşekkürlerimi ilet," dedim güçsüzlüğü belli olan sesimle. Sonra boğazımı temizledim ve oturduğum yerde dikleştim. "Yakında derslere girmeye başlayacağım, bir arayıp sorayım dedim. Sana da çok yük olmuşum gibi geliyor, üzgünüm gerçekten."
"Hayır hayır, aksine benim için gerçekten çok güzel tecrübe oldu bütün bunlar. Sakın öyle düşünmeyin ve rahat olun. Her şey yolunda."
"Teşekkür ederim... Görüşürüz."
"Görüşürüz Bay Park!"
Neşeli vedası eşliğinde telefonu kapatıp cebime koyarken yanıma usulca yaklaşmakta olan Sehun'u gördüm ve hafifçe kaşlarımı çatarak ayaklandım, "Sehun," dedim sakin bir tınıda. "Ne oldu? Suratı-"
"Baekhyun uyandı."
❄
ŞİMDİ OKUDUĞUN
snowflake | chanbaek
Fanfictie"Her bir kar tanesi kendine özeldir, eşi benzeri yoktur. Sana neden kar tanesi diyorum sanıyorsun? Sen, Byun Baekhyun, benim en eşsiz parçamsın."