Çoğu insanı kıskandırdığımız, dönüp sürekli bizi rahatsız edici bakışlarla dikizlemesine sebep olduğumuz bir günün ardından nihayet refaha ermiştik. Toplumda böyle aptal, zihniyetsiz ve düşüncesiz insanları gördükçe deliye dönüyordum. Ne var ki ülkemizde 'gay' adı altında bireyler bulunurken, hatta ve hatta tüm dünyada bu yaygınken insanların bunu neden yaptığını anlamıyordum. Biz; istediğimiz kişiyi sever, istediğimiz kişiye kalbimizi açardık ama bu sadece bizi ilgilendirirdi. Başka kimseleri ilgilendirmezdi. Sadece boş boş konuşup laf kalabalığı yapmalarını sağlardı.
"Jeongguk, izin verseydin de tekmeyi geçirseydim suratına, içimde kaldı." elimi tutan ve benimle birlikte yavaşça arabaya doğru yürüyen bedene söyleniyordum. Az önce aptal bir adam yüzünden sinirlerim gerilmişti. Bize attığı kötü bakışlar ve ardından söylediği 'Hepiniz geberin, pis hastalıklılar.' cümlesine karşı ona tepki vermemiştim. Daha doğrusu vermek isteyip verememiştim çünkü eğer ki onunla konuşmaya(?) başlarsam durmaz, ağzını burnunu kırardım. Eğer ki dışarıda olsaydık bu isteğimi güzel bir şekilde gerçekleştirebilirdim. Fakat şöyle bir sorun vardı; biz o olaylar yaşanırken polis merkezinin ortasındaydık.
Polis merkezi, bir buçuk haftadır neredeyse her gün geldiğimiz bir yer haline gelmişti artık. O gün Jeon'un evindeyken yaşanan olaylar üzerine bu işin peşini bırakmamıştık. Kim olduğunu hâlâ bilmesek de şüphelendiğimiz bir kişi vardı; Raven. Ondan başka kimsenin olacağını düşünmüyorduk. Yüzde doksan dokuz ihtimalle oydu. Bize öncesinde de yaptığı ölüm tehlikelerinden bunu anlamış, parçaları birleştirmiştik. Raven net bir şekilde bizi öldürmek istiyordu. Derdi neydi bilmiyordum ama buna izin vermeyeceğim, vermeyeceğimiz aşikârdı.
"Bebeğimin nezarete düşmesini istemiyordum, seni kaybedemem güzelim. Üzgünüm."
Beni arabaya doğru yönlendiren beden oldukça dalgın gözüküyordu. Aklında birçok şeyin gezindiğine, onun düşüncelerini bulandırdığına emindim. Normalde olsa son dediği şeye ikimiz de kıkırtılarla gülüp eğlenirdik ama o, bunu bile yapmamıştı. Bizi ölümle tehdit eden piç her kimse, polisler onu bulduğu zaman elimden kimse alamayacaktı. Onu kendi ellerimle gebertebilecek kadar sinirliydim.
"Jeongguk? Bana bakar mısın bebeğim?" başını kaldırıp gözlerime dalgın dalgın bakan güzel kahverengileri izleyerek titrek bir nefes almıştım. Onun kusursuzluğu içimi titretiyordu. Hatta bazen o kadar fena oluyordum ki sanki bedenim; kalbimle onun birlik olmuş, onun için eriyordu. Jeon Jeongguk, mükemmelliğin beden bulmuş hâliydi ve ben o bedene sahiptim.
Bebeğimin üzüntüsüne dayanamıyordum. Günlerdir o adamın arkasındaki kişiyi bulmak için resmen çırpınıyordu ve çabasını bariz bir şekilde görebiliyordum. Bana zarar gelmemesi için uğraşıyordu. Onun korku ve endişesi beni çok üzüyordu. Lanet olsun, çevremizde olaysız gün geçmiyordu ve hepsinin ucu maalesef ki bize dokunuyordu. Şahsen ben, adrenalin tutkunu bir insandım ama bu kadarı bana bile fazlaydı.
Gün ışığı yavaş yavaş kızıllaşıp akşamüstünü bize sunuyorken, ışıl ışıl parlayan güzel adama yaklaşıp iki elini de bırakmış, bunun yerine yüzünü avuçlarımın arasına almıştım. "Jeongguk, daha fazla kafana takma. Bak, bulunduğu zaman canını yakacağız tamam mı? Sana söz veriyorum. Bize bir şey olmayacak, sikerim onları!" işte, azıcık da olsa gülümsemesini sağlayabilmiştim. Tebessüm ederken oldukça yakışıklı görünmüştü gözüme. Gerçi, o her zaman yakışıklıydı da... Hadi neyse.
İnce, uzun, kemikli ellerini belimin iki yanına yerleştirip gözlerimin içine bakmaya başlamıştı. İlk tanıştığımız günkü gibi muzip değildi bu sefer, biraz endişeli olduğu için durgunluk vardı gözlerinde. Hem durgun, hem daha anlamlı bakıyordu. Birlikte olduktan sonra defolup giden, haftalarca arayıp sormayan adam resmen çok uzak diyarlara gitmişti. Şimdi karşımda duran adam muazzamdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
One Night Stand
FanfictionTaehyung, motor yarışlarında tanıştığı Jeongguk'la bir gece geçirmek ister. Ama yaşadıkları şey bir geceden daha fazlasıdır. •+18 içerik. •Feminen Taehyung.