6.Bölüm

66 7 4
                                    

¤Yazardan¤

~Baran ve tayfasının gönderildiği zaman birimi~

Baran kafasını koyduğu kolilerin üstünden kaldırıp nefesini düzenlemeye çalıştı. Bir kabus görmüştü.

Melek gibi güzel bir kız vardı seçebildiklerinin arasında. Bir tekne, hatta bir değil iki kız, ıssız ada... Ve o melek gibi kızın ölümü...

İyiki kabustu. Eğer uyanamasaydı gerçekten kötü olabilirdi. Tam yanında açılmış ve düzleştirilmiş karton parçasının üstündeki Mete'yi de uyandırdı.

"Günaydın kardeşim." dedi Mete gülümseyerek.

"Günaydın, günaydın." dedi Baran ayaklanırken. Az ötede kollarını sandalye ayağına dolamış Cem'i de uyandırdı.

Depo bölümünden çıkıp dükkanın önüne doğru yürüdü. Kollarını havaya kaldırıp biraz esnedi.

Arkasınsan Kubilay elinde birkaç tane daha boş koliyle gelip ensesine vurdu.

"Ağzını kapa lan ağzını." dedi kaçarken. Depo kapısından içeri doğru bakmadan fırlattı.

İçeriden "Noluyor lan ayı?! Oğlum bu hıyarda beygir gücü var yeminle. Sabah sabah kafamı s*kt*n!" diye haklı bir isyan gelince Baran biraz da olsa gülümsedi.

Kubilay hemen masanın üstünden çalan telefonuna koşup yanıtladı. "Aşkım?"

'Hanım köylü' diye geçirdi Baran içinden. Patron da kapıdan girip ellerini birbirine vurunca Cem ve Mete de içeriden geldiler.

"Bugün deniz güzel gözüküyor gençler. Sizi göndereyim mi?" dedi bir kolunu Baran'ın diğerini Cem'in omzundan sarkıtarak.

"Bana uyar." dedi Mete elini kaldırarak.

"Ben iş varsa zaten varım." dedi Kubilay da.

"Ben bugün enerjik tarafımdan kalktım. Şanslısınız." dedi Cem patronun kolunun altından çıkarak.

Herkes Baran'a bakıyordu ama o dejavu yaşıyor gibiydi. Sanki bu, olmamalıymış gibi hissediyordu.

Birden havanın kararması ve yağmurun bastırmasıyla sanki gökyüzü onu duymuş gibi hissetti Baran ve gülümsedi.

"Hava bozdu." dedi yüzündeki sırıtışı patrondan saklamaya çalışarak.

"Kem gözlü." diye mırıldandı Cem kulağına. "Bodrum'un da havasını bozmayı başardın. Aferin kardeşim, aferin."

"Kader." dedi Baran ellerini iki yana açarak.

"Peki o zaman. Siz atölyeye geçin. Ben de gelirim." dedi patron arka bölmeye geçerek.

Hepsi birer birer dağılırken Baran kafasına kapişonu geçirerek ellerini cebine koydu.

Bir ressamın yanında çıraklık ve ayak işleri yaparken, bir yandan da balıkçılık yapıyorlardı. Hepsinin yönetmesi gereken hayatlar vardı.

Kubilay, aşkının peşinden koşuyordu. Sevgilisi Pınar'ı istemeye gittiğinde fakirliği yüzüne vurulunca hırslanıp aynı anda birden azla iş yürütmeye, çalışmaya başlamıştı.

Mete, babası tarafından evlatlıktan içki yüzünden reddedilince içkiye tövbe edip ayrı eve çıkmıştı. Kiraydı, faturaydı derken gidiyordu öyle.

Cem, babası elden ayaktan çekilince annesinin gündelikten aldığı paranın yetmediğini fark edip lisede bırakmış, kardeşini okutma çabasına girişmişti.

Baran da, annesiyle babası borç yüzünden öldürüldükten sonra hem bu borcu kapatmak, hem de yaşamaya devam etmek için böyle çalışıyordu. Resim atölyesinde diğerlerinin yaptığı gibi sırf çıraklık veya ayak işi de yapmıyordu öyle. Çizdiği bir sürü tablo ona ve kardeşlerine yeterli parayı sağlayabiliyordu. O usta ressam, yanında halt yemiş.

Baran çocukluğunda da böyle yetenekli bir çocuktu. Liseye kadar okul korosunda hem gitar çalmış, hem şarkı söylemişti. Tayfanın diğer üyeleri de içten içten tatlı bir kıskançlık beslerlerdi ona karşı. Ama Mete yine herşeyi bozardı.

Kim elinde bıçakla "Ses tellerini keseceğim." diyerek kapısına dayanmış sarhoş bir Mete isterdi ki? İşte bunun gibi deli saçması olaylardan sonra da yine beraber gülerlerdi.

Bebekliklerinden beri tüm Bodrum'a ekip ruhuyla tanıtmışlardı kendilerini. Birlikten kuvvet doğar sözünün şekil A'sıydı onlar. Bu hep de böyle kalacaktı.

●●●●●○○○○○

Son bir kez daha fırçasını dokundurup kaldırdı. Ve haftalarca çalıştığı tablo bitmişti işte.

Atölye sahibi Gökçe Hanım ellerini Baran'ın omuzlarına koyup biraz öne eğilip bu kadar zaman ayırıp çıkardığı mükemmelliyeti inceledi.

Bir kusur söylemek için ağzını açmıştı ki, geri kapattı. Bulamamıştı çünkü. Bükemediğin eli öpeceksin demişler.

Ellerini birbirine vurarak ritimle tutturduğu alkışa sebebini bilmedikleri halde zorunluluktan eşlik etti çaydanlığı ocağa koyan Kubilay, Gökçe Hanım'ın şapkalarını kendinde deneyen Mete ve boya kutularını skalaya dizen Cem.

Ama içeriye gelip bu dörtlünün çizilmiş resmini görünce yüzlerine bir gülümseme yayıldı. Cem, Baran'ın saçlarını karıştırırken utangaç bir şekilde öne eğdi başını.

"Bu sefer iyi iş çıkardın." dedi Gökçe Hanım yandaki sandalyeye oturup. "Bence saklamalısın." dediğinde başını iki yana salladı Baran.

"Para gerek bize Gökçe Abla." dedi parmaklarını para anlamında birbirine sürterek.

"Bunun gibi değer taşıyan birşeyi satmak bana ağır gelir. Hem, dört yabancı adamın tablosunu kim alır ki?" dedi gülümseyerek.

Çocukların da ısrarlarından sonra kabul etti Baran. Tuvali Mete alıp paketlemeye, içeriye gitti. Baran da cam pervazına oturup dışarıda yağan alışık olmadığı hızdaki yağmurdan kaçan insanları izlemeye başladı.

Bundan kaçılır mıydı? Yağmur, onun için gökyüzünün kendini rahatlatmasıydı. Dertlerini anlatmasıydı. İnsanlar da bunlardan kaçarsa, gökyüzü daha çok üzülüp daha çok ağlayacaktı.

Birden rüyasında- kabusunda gördüğü kızın yüzünün aynısı simsiyah bulutların arasından belirdiğinde gözlerini kocaman açıp geri çekildi.

Zihninin bir oyunu olduğunu bildiğinden cama parmaklarını koyup bu kızı nerede gördüğünü hatırlamaya çalıştı. Hayalinde uydurduğu bir kimseyi görmemişti daha önce rüyasında, bunun gibi bir durumda.

Kızın yüzünü gördüğü yerden iki bulut sanki hızla uzaklaşmış istercesine ayrılıp peşlerinde ağaçları koparacak kadar getirdi rüzgarları.

Ardından ayrılan bu iki bulutun ortasından, tam da kızın saçlarının uçuştuğu ve uçlarının değdiği yerden, ışıklarını Baran'ın tam gözlerine getiren güneş doğdu.

Işığın yüzüne çarpmasıyla elini gözlerinin önüne getirdi. Geri indirdiğindeyse, hayalinde bile olsa varlığı hoşuna giden o kız, uçup gitmişti. Belki de hiç göremeyeceği kadar uzaklara...

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum... Sizi çoook seviyorum...♥♥♥

-Ceyda

Olağanüstü Hal ~ÖzBar~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin