Bölüm 15 - Dingo' lair : Voltarno'nun kan damarları

38 3 0
                                    

Impalama ulaştım, arabama bindim, ve Dingo' Lair'e doğru yola çıktım.

Soğuk Voltarno gecelerinde, Voltarno'nun alter egosu ortaya çıkıyordu. Tıpkı benim damarıma basıldığında çıktığı gibi. Sokaklar iyiden iyiye boşalır, yerini incin top oynayan meydanlara bırakır.

Dingo' Lair, alkoliklerin, uyuşturucu bağımlılarının ve manik depresif gotik rock dinleyen salakların takıldığı ucuz bir bar gibi duruyor. Impalamı park ettim ve arabadan indim. Bir genç kız, korkutucu bakışlara beni süzerek önümden geçti. Bu kızda birşeyler vardı. Ön kapı kilitliydi. Arka taraftan bir su şırıltısı geliyordu.

Bodyguardlardan biri, ağaç dibine işemekle meşguldü, sessizce arkasından yaklaşıp, kafasını ağaca yapıştırdım. Oraya bayıldı. Ceplerini araştırmaya başladım. Bi anahtarlık çıktı.

Üzerinde '' Gişe "  yazan anahtarla bilet gişesini açtım, kasanın altındaki bir kol gözüme ilişti. Kolu indirdim ve arkamdaki kartonpiyer yükseldi. Bir giriş. Silahımı çektim, kitaplığın arkasına saklandım. Yaklaşan adam, şüpheli bir şekilde sağa sola baktı, sonra masaya yöneldi. Bu anı kullanarak yaklaşım ve onu boğdum. Masada tequila shotları duruyordu.

"Bunlar sağlığın için zararlı." diyerek iki adet shotu dikledim, daha sonra kapıdan geçip merdivene ilerlemeye başladım. Kirişin arkasından sessizce baktım. Gördüğüm şey şaşırtıcıydı.

Üç tane izbandut, sahnenin üst katında yayılmış muhabbet ediyorlardı. Ama farklı olan, kıyafetleriydi. Bu lavuklar siyah deri yağmurluklar ve güneş gözlüğü takıyorlardı. Matrix filminden fırlamış manyaklar gibi duruyorlardı. Yanlarında duran aluminyum, içi kızıl sıvılarla dolu şişelerde ilgi çekiciydi. İrkildim, bu o bahsedilen uyuşturucu olmalıydı. "Ragnarök".

Bu herifler benimle dövüşemeyecek kadar kıyak haldeydiler ama silahları çok ağır techizatlardı. İlerde muhtemelen bunlardan daha fazla vardı ve geride karşılaştığım gorillerle yaptığım gibi işten tad almaya çalışırsam cesedimi Lil'e altın tabakta sunabilirlerdi. Dikkatli olmalıydım.

Hepsi uyuşturucu etkisindeydiler. Adamların kenara bıraktığı mühimmata bakınca, irkildim. M16lar, Remington 870ler, MP5ler ve Mac-10lar. Benim Benny'i ararken tükettiğim tüm mühimmattan dolayı yanımda taşıdığım tek Absolver'ım bunların yanında mantar tabancası gibi kalırdı. Çabucak tabancamı kabzenin içine tıktım ve Remington'u sırtıma bağladım. Ardından ceketimin büyük iç ceblerine iki adet Mac-10 koydum, ve M16'yı elime aldım. Eğer dikkat ederek ilerlersem ve çevreden mühimmat bulmaya çalışırsam işim çantada keklik olacaktı.

Yavasça ilerledim ve kapıyı araladım, bir şarap mahzeni gibi bir yere geldim. Merdivenlerden inen bi herif, bağırdı :

-Sonny! Bruno'yu bi ara, bakalım ağaç dibine işemek kaç yılını daha alırmış?

-Sakin ol. Hep o dışarda gezinen garip kıza kaymak istemişti. Belkide yapıyordur. He? Heheheh.

- Sus lan! Eğer duyarsalar, hepimizin götünü fileto yaparlar!

-Hadi ama, kim o sarışın fıstıktan bir parça istemez ki?

Sonny ağzını açtı,  daha sonra dikkati kapıda duran ve kendisine nişan almış olan bana döndü, homurdanarak konuştum :

-Ben istemem.

İkiside kafalarına biret M16 mermisi yedi, artık kopacak curcuna kopsun düşüncesiyle ilerlemeye karar verdim. Merdivenlerden yukarı ses geçirmeyen bir odaya ulaştım.  Bir kirişin arkasina saklandım, yukarıda şeytanın anlaşmaları dönüyordu.

Bir kaç tane goril kılıklı gangster ve o Matrix'ten fırlama salaklar, bir uyuşturucu anlaşması yapıyorlardı. Ağızlarında "Lil Winstons" ismi fazlaca dolanıyordu.

Bu herifi duymuştum, adam tam bir manyaktı. Yeterince Ragnarök enjekte ettikten sonra babasını dahi vurabilecek, kafasını satanik şeyler ve Lucifer'la bozmuş salağın tekiydi. Asıl tehtidin ne olduğunu görmeye başladım.

Adamları elimdeki M16'nın tüm şarjörüyle harcadım. Masada iki çanta dolusu para ve bir çanta dolusu Ragnarök vardı. M16'yı oraya bırakıp ilerlemeye başladım.

Sırtımdaki Remington'a uzandım. Koşarak çatı merdivenlerini tırmandım. Ortalık temizdi, koşarak çatıya çıktım. Kar yağıyordu ve karşıya geçmem gerekiyordu. Adımlarıma ve rüzgara dikkat ederek ilerledim, ufak bir kapıdan geçerek bir tavan bağlantısına eriştim. İnce alüminyum çubuklarda dengeli bir şekilde ilerleyerek karşıya geçtim. Başka bir çatı ve bir depoya geldim. Kapıyı açtım. 3 katlı bir depo kompleksiydi. Kulis tarzı yapıldığı aşikardı. İçerde en az 10 kişi vardı birini indirerek dikkatleri çektim. 6 kişi kompleksten benim tarafıma yöneldi.

Remingtonu kenara fırlatıp ceplerime yerleştirdiğim Mac-10ları kaptım. Yeterince yaklaştıklarında ise kapıdan bağırdım :

-Adios orospu çocukları!

Mermi namına ne varsa üzerlerine boşalttım. Aşağıdaki herifler saklanıp, bana ateş açmaya başladılar. Üst kattakiler çoktan kevgire dönmüş haldeydiler.

Silahları fırlatıp Absolver'a uzandım, koşarak kuğu atlayışını gerçekleştirdim ve iki kişiyi hallettim. Kalan ikisi ise ateş açmaya devam ediyorlardı. Bir tanesini vurdum. Diğeri ise deponun havai fişek stoğunun arkasına saklanmıştı. Tek mermiyle onuda bir havai fişeğe çevirdim.

Bütün sahne dekorlarını paneli kullanarak kaldırdım ve içeri doğru koşmaya başladım. Bir kaç merdiveni tırmandım, ve demir kapıları ittirerek içeri girdim.

Karanlık : Kayıp HalkaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin