Malikânenin duvarından içeri atlarken, beni bu kadar neyin sürüklediğini sorgulamakla meşguldü kafam. Öfke ve nefretin, kan ve alevle dans etmesi, üzerimde kurulmuş büyük baskının dozajını büyük oranla arttırması ve gecenin her saatinin kan,ceset,kurşun ve boş kovanlarla dolu olması bu sebeplerin hepsini ikiye hatta üçe katlıyordu. Şiddet ve silah sesleri artık benim için sıradan bir rutinden ibaretti. Bir yarasaydım. Gündüzleri uyuyan ve geceleri, avının üzerine çöken bir yarasa. Bu tür düşünceler sizi geceleri uyanık tutar. Derinizin üzerinden damarlarınıza akar ve düşünceleriniz sanki bir sosyopat tarafından beyninize nakış nakış işleniyor gibi gelir. Gözleriniz kararır ve yaşama sevinciniz bütünüyle bir hayatta kalma içgüdüsüyle yer değiştirir.
Koşmaktan ayaklarım, görmekten gözlerim ve silah tutmaktan ellerim iflas etmişti. Malikânenin bodrum katına doğru inerken, gerilim ve can havlinin bütünüyle beni ele geçirdiğini hissettim. Bodrum katın kapısını sıkıca kilitledim, ve anahtarını kapının altından fırlattım.
Buradan kimse sağ çıkamamalıydı.Williams'ın Trio diye adlandırılan bir grup paralı askeri vardı. Sabıka kayıtları bir telefon rehberi kadar kalındı. Williams müsaade etse, canını aldıkları düşmanlarının kafalarını ve gövdelerini malikâne avlusuna asacakları, Voltarno'nun suç dünyasında artım bir şehir efsanesi haline gelmişti.
Malikânenin üst katlarına, Trio isimli grup katil kalplerinin atışlarına ritim tutuyordu ve kurbanların kanları dudaklarında şehvet haline geliyordu. Vince Mugniano, Kenneth Province ve Joe Salem. Tabanca elimde donmuş bir yumru gibiydi, derimi delip, kemiklerimi kemiriyordu. O benim bir parçamdı ve ben onun efendisiydim. Bunu kabullenmiştim.
Adım atar atmaz iki kişinin canına okudum. Sol tarafımdaki kapıdan içeri girer girmez gördüklerim, son yediğim hamburgeri yere bırakmama yeterdi.
Burada ne olduğunu bilmiyordum, bilmekte istemiyordum. Hiç hoş bir görüntü değildi. Williams'ın adamlarından birinin sırtına bir kazık geçirilmiş ve kanıyla duvara büyük harflerle : "GELİYORUM" yazılmıştı. Mona'nın yaptığını düşündüm. Kardeşi için böyle bir intihar saldırısı gerçekleştirecek kadar deli olabilirmiydi?
Onunda ölmüş olabileceği düşüncesiyle irkildim.
Bu riskli bir kumardı ve tek umudum, Mona'nın hâlâ kazanıyorken kumar masasından kalkıp gitmeyi akıl edebilecek kadar zeki olduğunu düşünebilmekti. Odadan hızlıca çıkıp şarap mahzeninden içeri doğru devam ettim.
Malikanenin ilk katına çıktığımda, mutfakla karşılaştım ve hemen önümdeki kapı yüzüme kapandı, içeriden Kenneth Province'in sesi geliyordu :
-O koduğumun piçi bu sefer geberecek! Buradan çıkış yok ona! Gerekirse siz de gebereceksiniz ulan!
Bana karşı bir sabotaj hazırlandığını anlamak için oda sıcaklığında bir IQ'ya sahip olmak yeterliydi. Bir nefeslik zaman ayırdım kendime. Masanın üzerinde bir kadeh şarap vardı. Çaktım. Kadehin hemen yanında üç tane tarot kartı duruyordu.
Lisa Williams hakkında kulağıma çalınan bir kaç laftan biri, bayağı cadaloz bir çatlak olduğuydu. Söylenenlere göre falcı falcı gezer, hepsinden tavsiye alırmış. Delimidir nedir.
Üç karttan biri "ŞEYTAN" kartıydı. Bu ev sahibi olmalıydı. Geri kalanını anlamak için Nostradamus olmak gerekmiyordu.
İkincisi "KULE" kartıydı. Belkide bu da malikâneydi.
Ve üçüncü kart "ÖLÜM" kartıydı. Bu da bendim. Onun için en karanlık geceden ruhunun omuzlarına kara veba gibi çöken ölüm meleği, adım adım gidiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık : Kayıp Halka
AcţiuneBenliğini kenara fırlatan ve başkaları için yaşayan, bir yandan geçmişiyle uğraşan, karanlıkta boğulan adamın hikâyesi.