Bölüm 16 - Şeytanın Krallığı

46 1 0
                                    

İçeri girmemle basık kan kokusu beynimi döndürdü. Karşılaştığım yer midemi bulandırdı. Kırmızı perdeyle etrafı çevrilmiş, tabanı eski tahtadan bir mekan. Her tarafı mumlar aydınlatıyordu. Yerde şeytani bir sigil çiziliydi. Bir pentagram ve etrafını çevreleyen 4 bölme. Eziyet öldürülmüş cesetler, bu bölmelernin içerisindeydiler. Sigilin tam ortasında oyma taştan yapılmış bir kitap standı, ve üzerinde eski bir kitap vardı. Lil Winstons, manyağın tekiydi.

Kitaba yaklaştım. Arka yüzüne baktım :

"Necronomicon - Lil Winstons'un Notları"

Açık olan sayfayı okumaya başladım :

**Güzel ay, Güneş'in ölmesine izin ver! Lil, senin ışığında uluyan rüzgar kurdundur. Gücünü senden alan, dünyanın sonu olacak kurt! Bu embesiller, sana kurbandır! Ctulhu, Asmodeus, Lucifer, Hera! Size sunduğum mütevazı hediyemi kabul edin!"

Adam kafayı sıyırmıştı. Satanik şeyler, dünyanın sonu, antlaşmalar. Hemen yan tarafında ise latince bir metin vardı. Tabiki, mükemmel güce ulaşmanız için size verilen *güya* en güzel yol. Sadece alt kısmı bakir kanıyla imzalayın.

Hemen arkamda, şamdanların önünde duran deri koltuğun üzerinde kan damlamış ve yırtılmış bir kağıt vardı. Oraya ilerledim ve kağıdı okumaya başladım. Bir mektuptu :

**Benny senin iyi olmadığından bahsediyor, kendine gel Lil. Ben, Benny ve çocuklar senin için endişeleniyoruz. Ayrıca, burada iş yapmaya çalışıyor. Kafan iyiyken kendi adamlarını infaz ediyormuşsun. Seni kim koruyacak? Trio'yu seni korumaları için göndermek istemiyorum. Kendine dikkat et.

Baba Robert Williams.**

Robert Williams, Williams mafya ailesinin başını çeken adamdı. Demekki izlediğim herif buydu. Bahsettiği Trio ise Baba'nın baş korumaları ve sağlam adamlarıydı. Sabıka kayıtlarını görmüştüm. Ansiklopedi kadar kalındı.

Korkunç ve kasvetli odadan merdivenleri kullanarak üst kata ilerlemeye başladım. O sırada tok, ürkütücü ve deli bir ses, kulaklarımı tırmalayarak beni sindirdi :

**DÜŞEN MELEKLERİN ÖZLERİ! İÇİME İŞLEYİN! LOKİ, ASMODEUS, CTULHU, LUCIFER, LILITH, HERA! BENİ KABUL EDİN VE GÜCÜNÜZLE KUTSAYIN!**

Tiksindirici, şeytani bir kahkaha'nın ardından, ses kesildi. Kafamı iki kere salladım.

Merdivenleri tırmanınca bir salona geldim. Beş kişi, siyah kapşon giyiyordu. Bir havuzun etrafında toplanmışlardı ve sürekli aynı cümleyi tekrarlıyorlardı :

**KAH-NEE-LAAH PUH-GOH KAH-NEE-LAAH! KAH-NEE-LAAH PUH-GOH KAH-NEE-LAAH! ZOD-EE-REH-DOH-NOH-KOH-AH-BEH-RAH-MA-GEH-NAH-ZOD-PEH-SAH-GEH!**

Bir halt anlamadım. Bir el silah sesi duyuldu. Hepsi kaçıştı.

Perdeler açıldı, ve o an, gerçek kötülüğü gördüm. Saf, katıksız, ve gerçek yüzünü. Cehennemin, içime onun ela gözlerinden ilmek ilmek işlediğini hissettim. Çarpılmış gibi kaldım. Kollarında, hoş, turuncu saçlı zarif bir kız vardı. O, konuştu :

**Hahah! Bir polis kırması piç! Şeytanın krallığına karşı ha?! Gülünç. Çok gülünç. Değil mi Lilith?**

Lilith dediği, yanındaki kız olmalıydı, o kız dışarıda bana dik dik bakan kızdı ;

-Kesinlikle bebeğim. Hey, Lil. Neden onunla biraz oynamak için yakın dövüşmüyorsun, sana güvenim tam, Kaplan.

Lil'i baştan aşağı süzdüm. Kel, kısa boylu ve yapılıydı. Suratının sağ tarafında yanağını saran sarmaşık desenli bir dövme vardı. Simsiyah giyinmişti. Pis sakalı vardı. Cellata benziyordu. Sessizliği bozma vaktiydi :

-Hey, goril. Burada ne sikim çeviriyorsun bilmiyorum ama başına yıkmaya geldim.

Lil, sırıttı. Silahımı başına doğrulttuğumda, konuştu :

**Gerçektenmi? Bir tabancamı? Acınası. Samuel Colt bu şeyleri ortaya çıkarttığında, erkeklik bir darbe aldı. Ne dersin, bunu bir erkek gibi halledelim mi?**

Pis pis güldüm. Absolver'ın haznesindeki tüm mermileri yere döktüm, ve silahı yere firlattım.

**APTAL! CANINA SUSAMIŞSIN SEN! BU DÜNYANIN SONU! KORKUTUCU KIŞ YER YÜZÜNÜ GÖRDÜ! LUCIFER'IN GAZABI GELİYOR! BENSE ONUN KILICIYIM! KİM KARŞISINDA DURMAYA KALKARSA, ÖLMELİ!!!**

İç karartan bir kahkaha attı, ve tekrar bağırdı, koluna bir şırınga soktu, enjekte etti, çıkarttı, ve sesi titreterek bağırdı :

**ÖLECEKSİN REYNALDO! TIPKI JANE GİBİ! ONUN KALDIRIMDA SÜRÜNÜRKEN BULDUĞUN GİBİ, SENDE AYAKLARIMA KAPANACAKSIN! GEBERECEKSİN!**

Gözlerimden akan yaşlar, benliğimi kaybetmeme sebep oldu, Alter Ego, yine kontrolü ele geçirmeye başlamıştı.

- ONUN ADINI NASIL AĞZINA ALIRSIN LAN OROSPU ÇOCUĞU?!

Üzerine hücum ettim, havuzun kenarına koşarak bastım, havada yakaladığım momentumu kullanarak suratına sağlam bir balistik yumruk attım, arkasından bir dirsek darbesi salladım, fakat yakaladı ve bana yumruk atıp itekledi, daha sonra ardarda yediğim yumruklarla sersemledim. Geriye çekilip, biraz nefes almak için alan buldum. Lil, yine konuştu :

** Sen, sadece bir sineksin. Sevgilinde öyleydi.  Ödenmesi gereken bedelin bir parçasıydı. SENSE EKSTRASIN!**

Lilith, köşeden sessizce izliyordu, bana acınası gözlerle bakıyordu :

**Bir ucubesin, Jonathan. Bir fazlalık, asla düzgün bir hayata sahip olamamış, kaybedecek birşeyi olmayan bir nefretsin. Zavallı.**

Daha fazla dayanamadım, Alter Ego, tamamiyle kontrolü aldı, artık ben, sadece bir izleyiciydim.

Lil'e doğru koştum, boynuna vurdum. Dengesini kaybetmişti, göğsüne vurup nefesini kestim, ardından dizine vurdum, fakat arkamdan bir bıçak, belimi kesti. Ayakta duramadım, yere çakıldım. Arkamdan Lilith göründü, bıçağın üzerinden Ragnarök'u sildi. Lil ayaklandı. Lilith'e sarıldı, bana baktılar, acınası bakışlarla.

**Fazlalıksın... Acınası bir ağırlık. Omuzlarında vicdan azabı ve kaybetmenin acısından başka birşey yüklü değil. Gereksizsin.**

**ÖLECEKSİN REYNALDO!! JANE'I KALDIRIMDA SÜRÜNÜRKEN BULDUĞUN GİBİ, SENDE AYAKLARIMA KAPANACAKSIN!**

Gözlerimi tekrar açtığımda ortada ne Lil, ne Lilith, nede başka biri vardı. Lilith bıçakla vücuduma biraz Ragnarök sokmuştu. Kanla karışık kusmuğumun içinde yatarken uyandım.

Ne yapmıştım? Nerden gelmiştim? Gün ışığını Şeytanın krallığına düşürdüğümde, içimde kanayan vicdan yarasını mühürlemişmiydim? Uyuşuk hissediyorum. Ne halde gelmiştim? Vicdanıma ve Jane'in anısına sırtımı döndüğümü sanmıştım. Aslında sırt çevirdiğim tek şey kendimdim.

Kendimi zar zor yerden kaldırdım. Elimi Absolver'a eriştirdim ve tüm mermileri içine koydum. Başımın dönmesi veya mide bulantısı sorun değildi. Bir araba dayak, hiç değil. Lil, vicdanımda mühürlü yarayı deşmişti. Beni tekrardan geçmişe itiklemiş, bir kuyunun içine ruhumu hapsetmişti. Ve o kuyu, kötü anılar ve pişmanlık hissiyle doluydu.

Lil'in ilk göründüğü taraftan bir tıkırtı geldi. Silahımın horozunu çektim, ve sese doğru ilerlemeye başladım. En azından, anı yaşamak, beni bir süre meşgul bıraktı, tıkırtı, giderek yerini patırtı kütürtüye bırakıyordu...

**SEZON BİR SONU**

Karanlık : Kayıp HalkaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin