Yara

270 13 2
                                    

Arkadaşlar geç kaldığım için özür dilerim. Bu arada 251 kişi olmuşuz. Okuyan gözlerinize sağlık olsun. Nese iyi okumalar...:-) :-) :-)

- AMAN TANRIM BU AMELIA'YDI.

***Amelia***

Avcı olmaktan nefret ediyordum. Belki aralarında iyi niyetli olanlarıda vardı şu vampirlerin. 6. sınıftan beri vampir öldürüyordum ve bu canımı sıkmaya başlıyordu.

"Anne bugün ben gelmesem olur mu?" ona en şirin bakışımı attım.

"Üzgünüm ama gelmek zorundasın, zaten sayımız yeterince az" dedi annem.

Acaba Leo ne yapıyordu? Amaan. Şu an okul için hazırlanıyordur. Odama çıktım. Mavi rengini seviyordum. Odamın her yanı maviydi. Galiba Leo'yu bu yüzden de seviyordum. Onun gözleri de maviydi. Buz mavisi. Hele kokusu, aynı yağmur yağdıktan sonra kokan toprak gibi kokuyordu.

Üzerime siyah bir tayt, siyah bir bluz giydim. Belime silahımı ve yay ve oklarımı aldım. Ayakkabıma gizli hançerimi yerleştirdikten sonra tamamdım.

"Anne. Aynı bölgede mi avlanacağız?" dedim.

"Hayır hepimiz faklı bölgelerde avlanacağız" dedi.

Aşağıya indim ve orman yolunu tuttum. Nedense vampirler sabahın erken saatlerinde dikkat çekmemek içindaha fazla bulunuyordu. Los Angeles' da sanırım 5-6 tane vardı. Yani daha önceden de vardı hatta 100 ' ü geçmişti. Fakat hepsi 'mezar' denilen çöplüklerinde. Sonunda ormana varmıştım. Biraz yürüdükten sonra ağaç kırılma sesleri duydum. Yaklaştım. Yaklaştıkça konuşma sesleri geliyordu. 3 kişi konuşuyordu. Cebimden prototip X-Ray cihazımı çıkarttım. Tanrım üçününde dişleri upuzun du. Yayıma bir ok koydum ve gerdim. Sanırım yayı çekme sesimi duymuş olacaklar ki ikisi göz açıp kapayıncaya kadar kaybolmuştu.

Ama biri kalmıştı. O salak neden kalmıştı ki? Her neyse. Yayımdaki oku hızlıca gerip fırlattım. İnsanüstü bir hızla arkasını dönüp oku yakaladı. İşte şimdi sıçmıştım. Tabancama davranayım derken kafasını bana çevirdi. Aman Tanrım bu Leo'ydu. Buz mavisi gözlerr gitmiş. Yerine çok korkutucu kırmızı gözler gelmişti. Bir dakika... kırmızı göz mü? Hayatımda onlarca vampir öldürdüm ama ilk defa kırmızı gözlü vampir görüyordum. Diğer vampirlerinki kehribar-bal rengiydi. Belki de vampir değildi.

"Leo... Leo bu sen misin?" diye sordum.

"Sen... sen bir vampir misin?" dedim. Kafasını sallamakla yetindi.

"Sen nesin?" diye sordu bana.

"B-ben avcıyım." Tanrım sesimin titremesine engel olamamıştım.

"Ne avlarsın?" dedi. Gözleri kırmızıdan tekrar benim sevdiğim o buz mavisi güzellere dönüyordu.

"Doğaüstü varlık" diyebildim sadece. Soru sorarak iyice yaklaşıyordu.

"Benide avlayacak mısın?" diye sordu. Tanrım biraz daha yaklaşırsa onu kesin öperdim.

"Leo... şeyyy-" dediğim anda bir silah patlamıştı. Leo'nun kalbinden kan akıyordu. Tanrım kalbi o kadar büyük bir şekilde

delinmişti ki arka tarafını görebiliyordum. Tanrım kesin ölecekti.

"Leoo yoo!" diye bağırdım. Onu kim vurmuştu?

"İyi iş Amelia" diyen babamın adamlarından biriydi. Leo'yu Tanıdığım bilinmesin diye adama hiçbir şey söylemedim.

"Hadi bana yardım et Amelia onu daha sorguya çekeceğiz." Dedi manyak adam.

"Ne sorgusu! o öldü!" diye bağırdım.

"Onu birkaç saat daha tutabiliriz ve konuşturabiliriz." dedi. Demekki onunla kalabilmek, sesini duyabilmek için sadece birkaç saatimiz vardı. Ben kollarından tuttum manyak adam ise ayaklarından tutarak kaldırdık. Her adım atışımızda o güzelim dolgun saçları sallanıyordu.

Gözleri kapalıyken o kadar masum duruyordu ki.. Dudakları sanki bir kalemle özenle çizilmişti. Ama aklımda tek bir soru vardı: 'Neden gözleri kırmızıydı?' Sonunda eve girdik. Hemen bodrum kata taşıdık. Orada avladığımız vampirleri tutacak yerler vardı. Leo'yu da o özel yere götürdük.

"Ne zaman uyanacak?" diye sordum.

"Birkaç saat sonra uyanır" dedi adam.

***Leo***

Gözlerimi zar zor açabiliyordum. Her tarafta zincirlenmiş kişiler vardı. Ellerime baktım. Evet benimde ellerim zincirlenmişti. Zincirleri koparmaya çalıştım. Fakat olmuyordu. Kendimi çok güçsüz hissediyordum. O an kalbime bir acı saplandı. Kan kokusu alıyordum fakat hiçte güzel kokmuyordu.  Göğsümün oraya baktığımda gözlerime inanamadım. Kocamanbir delik vardı. Kemiklerimi görebiliyordum. Çoğu kırılmıştı.

"Leo... Leo iyi misin?" diyen bir ses duydum.

Çok zor duyuyordum kulaklarım çınlıyor gözlerim kapanıyordu. Ama bu sesin Amelia olduğuna emindim.

"A-A-Amelia?" dedim.

"Evet benim canım. Ben çok çok özür dilerim ama bunu ben yapmadım" dedi.

"Bunun bir önemi yok" dedim. O zümrüt yeşili gözleri beni gülümsetmişti.

"Evet var! birkaç saat sonra öleceksin." Ne? ne ölmesi lan?! Daha Asphalt8 in sonunu getirecektim. Ama sonra aklıma ölümsüz olduğum geldi. Ahh Tanrım bunu hep unutup duruyorum.

"Amelia ben ölümsüzüm" dedim. Şaşırmış gibiydi.

"Ne? Nasıl?" dedi. Konuşmak beni yoruyordu ama onun sesini duymsk için ölümsüzlüğümü feda edebilirdim.

"Ben bir kökenim" dedim. Anlamamış gibiydi. Kalbime bir acı daha saplandı. İstemeyerek inledim.

"Çok acıyor mu?" diye sordu masum masum bakarak.

"Hiç acımıyor" diye yalan söyledim. Ulan çocuk mu kandırıyom ben?

"Leo. Kalbin.. kalbin iyileşmiş ve atıyor ayrıca Kemiklerin  de tekrar kaynamış." Göğsüme baktım. İğrenç bir görüntüydü. Kemiklerim tekrardan kaynamıştı fakat et ve deri yoktu.

"Amelia beni buradan çıkarmalısın" dedim.

"Çıkartamam Leo" dedi bana dudaklarını büzerek.

"Sadece anahtarları bulsan yeter" dedim. Kafasını salladı ve gitti.

O sırada bir acı daha saplandı. Ve gözlerim karardı.



İçimdeki Canavar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin