Başlangıç ♤ -1

380 52 216
                                    

Ölüm, nefeste nefes alır;

Kanında iltihaplanır.

Ölüm hâla seni umursar.

Ölüm bize tutku verir.

Takvimlerin 4 Nisan 1984'ü gösterdiği yağmurlu bir akşamdı. Az önce hazırladığı kahvesiyle pencereye doğru ilerledi Akio. İpek perdeyi yavaşça kenara çekti, evinin karşısındaki sisli mezarlığa baktı. Toprak bu kara soğukta ölü bedenlerin, ruhlarını ısıtabilircesine, üstlerini örtmüştü. Gökte de toprağın altını aydınlatabilircesine şimşekler çakmaktaydı. Bir vahşet diyebilirdiniz bu görüntüye belki ama ölü olanlar korunuyordu dirilerin hezimetinden. Diriler hazırlanıyordu büyük gazaba. İlk bakışta fark edilmese de manzarayı okumasını bilen anlardı anlatılmak isteneni. Hele ki yaşanmışlıklar ile dolu ihtiyar bir oyun mimarı iseniz anlatılmak istenenden çok daha fazlasını bile anlardınız.

Akio bütünüyle bu betimlemelere uyan kişiydi.

Kahvesinden bir yudum aldı ihtiyar, derin bir iç çekti. Bu hisli manzaradan anladıklarını, tasarımı üzerinde çalıştığı kaçış oyununa katarak bizlere aktarabilirdi. Onun ilhamıydı bu sahne. Sonsuzluk haritasına bir göz attı. Mezarlığı yerleştireceği bölgeyi belirledi. Bu oyunla ilgili tüm detayları yazdığı yanındaki kara kaplı deftere de bu mezarlığın detaylarını not aldıktan sonra, zaten kod sayfasının açık olduğu bilgisayara tüm dikkatini verdi. Bir evren oluşturmak kolay değildi. Fazlaca ilgi, çaba ve odak istiyordu. O da bu işe o kadar yoğunlaşmıştı ki aniden çakan şimşekle irkildi ve farkında olmadan kahve fincanına çarptı.

Kahve, kara defter ile bilgisayara doğru hızla ilerlerken içindeki panik büyüyordu. Eli ayağına dolaşan Akio gözüne ilk kestirdiği bez parçası olan ceketini oraya basmaya karar verdi.

Daha tamamen bitmemiş oyun verilerini kaybetmekten endişeleniyordu. Emeklerinin bir hiç olmasına katlanamazdı.

Sanki biraz geç kalmıştı.

Defter ile bilgisayar çoktan kahve sayesinde bir bağ kurmuştu.

Ya da kahve sadece bir bahaneydi. Kader ağlarını örmüştü. Kafes çoktan kurulmuştu kuşun etrafında. Olması gereken oluyordu.

Tüm veriler Akio ile birlikte başka bir boyuta taşınıyordu.

Ufak bir titreme, baş dönmesi...

Bilinç kaybı.

KARANLIK!

Yüzüstü yattığı yerden doğruldu. Üstündeki toprağı silkeledi ve etrafına bir göz gezdirdi. Bu karanlık kasabayı tanıyordu. Önünde ki tabelaya yaklaştı.

"Harzon" mırıldandı.

Burası Güneşin hiç doğmadığı, sadece Güneş değil hiç bir yıldızın olmadığı, kendisinin tasarladığı oyundu.

O ise henüz tasarımı tam bitmemiş bir kaçış oyunun merkezinde duruyordu.

Lanetli bir kasabadan kaçış.

Buraya nasıl gelmişti? Yüzünde şaşkınlık ve panik ifadesi aynı anda yer alıyordu çünkü böyle bir şeyin yaşanma ihtimali dünya şartlarında yoktu. Tek kelimeyle "imkansız" olarak tanımlanırdı.

Peki ya dünya şartlarında değilse? Ve tüm bu oyun dediğimiz kasaba fazlasıyla gerçekse?

O zaman Akio'nun kurtuluşu yoktu.

Eksi Sonsuz ♤ TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin